Tomurcuk.

10K 967 288
                                    

İçimde dünyaya ait koskoca bir çirkinlik baş gösteriyor. Dünyevi bir ağrı, alnımda damarlanıyor. Öyle bir ağrı ki bu, yere düşsem bin yıl dahi kalkamam. Kaldıran olsa gözlerimin yaşından göremem.

Okul bittikten sonra eşyalarımı sırtıma yüklüyor ve hızla eve doğru yola koyuluyorum. İçimdeki o tuhaf sancı o kadar çok meşgul ediyor ki zihnimi Boran'ı tekrar görme düşüncesinin heyecanı bile kalbimde sürçüyor.

Hızlı ve birbirine karışan adımlarımın beni düşürmemesini umarak okuldan çıkıyorum. O esnada arabasına binen Boran'ı göz ucuyla görebiliyorum. Şimdi o arabayla kim bilir nerelere gidecek? Acaba onun da eve dönme isteğini engelleyen bir şeyler var mı?

Keşke insan yuvasını kendisi seçse. Yine de Leyla seçti. Kendisine penceresi Limon Mahallesi'ni değil, çiçek bahçesi gören bir yuva edindi.

Telaşın peyda olduğu adımlarımla otobüse biniyor, ayakta gittiğim yirmi dakika boyunca da kendimi yiyorum. Yılmaz'ın bir derdi var mı, yoksa babama mı ispiyonlayacak beni? Neden öyle baktı ki...Endişe insanı nasıl da yok edebiliyor böyle?

Durakta inip bir koşu mahalleye giriyorum. Sanki eve Yılmaz'dan önce gidersem her şey daha iyi olurmuş gibi hissediyorum. Yanılgılara doyamıyorum.

Yokuşu tırmanırken bir anda güçlü bir el hoyratça çekiyor beni ara sokağa. Çığlığım ağzımı karış karış yaracağı esnada çirkin bir el ağzımı kapanıyor. "Sus kız bağırma!" diyor. Avaz avaz bağırasım geliyor.

Yılmaz'ın içki kokan nefesi kulaklarımın hemen dibinde bitiveriyor. Benden üç yaş büyük Yılmaz. Çocukken hep döverdi beni. Hiç sevmem Yılmaz'ı.

Elimle kolunu kavramaya çalışıyorum. Benden daha hareketli çıkıyor. "Dursana kızım! Bir şey diyeceğim işte."

Kalbim yokuş aşağı yuvarlanıyor boğazımdan.

"Sen nerelere gidiyo'n bakayım öyle?" Hafifçe gülüyor. O güldükçe içkili nefesi daha da bayıltıcı bir hal alıyor. "Kafelerde mi sürtüyo'n mektebe gidiyorum diye?"

Bunun geleceğini biliyordum.

"Amcam duysa ne yapar seni biliyor musun?" Biraz daha yaklaşıyor. Şimdi duvarın hemen dibindeyim. Yaralı olan kolumu kuvvetle sıkıyor. Sanki oraya daha önce birinin dokunmuş olduğunu biliyor da bilerek yapıyor. Dişlerimi sıkıyorum. Kendime dur diyorum. Dur.

"Ama duymayadabilir. Ben seni severim. Bilirsin." Hafif hafif kolumu okşuyor. Gözlerim sımsıkı yumuyorum. "Sen de sever misin beni?"

Dişlerimin arasından tıslarcasına bir soluk kaçıyor. "Yılmaz." Ayağımla bacağına vuruyorum ama nafile.

"Sen bir büyüdün," diyor. "Serpildin. Bir güzelleştin. Bize de yap bir güzellik ve Gül..." Boynuma sokuluyor. "Sen sessiz kal ben sessiz kalayım..." Kolumu biraz daha okşayıp yukarıya doğru çıkıyor. Eli göğsüme doğru tırmanıyor. İçimde bağıran, bunun yanlış olduğunu söyleyen ve ağlaya ağlaya kalbimi yumruklayan bir ses var. "Yapma Allah'ın cezası!" diyorum.

"Eşref amcam bana güvenir. Ya sana?" O nefesi üstüme sinecek diye neredeyse ölüp ölüp diriliyorum. Sinmesin istiyorum. Ben nasıl yaşarım böyle bir nefesle? Benim kendime bile tahammülüm yok.

"Ne istersem yapacaksın," diyor. "Ben de sessiz kalacağım."

"Saçmalama! Ne diyorsun sen?"

"İşine gelirse güzelim..."

Küçük yumruklarımla onu göğsünden bir güçle itiyorum. Üstümdeki elbiseyi çekiştirip kollarımı örtüyorum. Yılmaz'ın yüzündeki o gülüş bana kendimi iğrenç hissettiriyor. Sanki bunun sorumlusu benmişim, buna ben sebep olmuşum gibi kendimi paralamak istiyorum. Kendimden neden böyle utanıyorum? Bu çirkin dokunuşlara ben sebep olmadım, diyorum. İnsanların çirkinliklerinden her defasında neden kendime de pay ediniyorum? Sadece bir kadınım. Ve onlar da sadece insan olmaya çalışanlar.

GÜL DÖNÜMÜHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin