Sev-mek.

11.2K 976 242
                                    

Karnımın içi çiçek bahçesi.

Karnımın içi harp meydanı.

Tüm ders boyunca gözlerim çehresinde geziniyor. Nasıl gezinmesin? Beni insan yerine koyup iki kelime etmesi bir yana, hiçbir çıkarı olmayan kalbim rahat mı bırakıyordu sanki beni? Gözlerim ne zaman önüme dönse eve ne zaman gideceğiz diye mızmızlanan bir çocuğa benziyor kalbim.

Ders iki saat sürüyor. İki saat bana azap mı yoksa mutluluk mu oluyor bilemiyorum ama Boran dersin gittiğini duyurduğunda kalemim masanın üzerine düşüveriyor, bir soluk genzimi yakıyor.

Kaçamak bir şekilde izliyorum onu. Ellerinin hareketlerini, mimiklerini, bir yere hareket ederken kıvrılan vücudunu. Ama kafamda hiçbir yere sığdıramıyorum. Benim kafam o kadar güzel bir şeyi içine alamaz ki.

"Bir yerlere gidelim."

Sinem'in sesi bakışlarımı ona döndürmeme neden oluyor. Hemen masamın başında dikkatle beni izliyor.

"Yok," diyorum hızla. "Olmaz."

"Olur," diyor. "Neden olmasın? Ders arasında bir şeyler yapmış oluruz. Hem muhabbet de ederiz."

Omzumu silkmek istiyorum. Başımı olumsuz bir manada tekrar sallıyorum. "Boş ver Sinem, sonra gideriz."

Dışarıda oturmaktan korkmadığımda gideriz.

Ama Sinem caymayacak gibi görünüyor. Hafifçe kolumu sıkıyor, sıktığı yerde olan yara yüreğimi mi canımı mı sızlatıyor karar veremiyorum.

"Hadi ama Gül...Yakın bir yerlere gideriz hem. Bir yirmi dakika en azından. Kırma beni."

Bakışlarım ellerimdeyken büyük bir günah işlediğime emin olarak baş sallıyorum. "Tamam," diyorum. "Hazırlanayım."

"Tamam ben de bir lavaboya gideyim."

Başımı sallıyorum. O sınıftan çıktığında titreyen ellerimle eşyalarımı toparlamaya çalışıyorum. Ve sesini duyana dek burada olduğunu unutuyorum.

"Gül?" Boğuk sesi bir anda ellerimi durduruyor, zihnimi durduruyor. Soluklarım bile duruyor. Diyorum ki kendime, benim adım ne zaman böyle güzel oldu?

Nasıl cevap verilir? Sadece bakmak yeter mi, ses de mi çıkartmam gerekir? Yanlış anlar mı beni?

Tüm bu kararsızlıkların arasında hafifçe dönüyorum. Kalbim yüreğimde tekerlemeler söyleyip tekerlerin altında kalıyor.

"Bir şeyler bağla," diyor. "Ya da sar. Yoksa kapanmaz."

Yutkunup anlamsızca bakınıyorum. O esnada nasıl daldıysam yüzüne, adımlarının ivme kazandığını bile fark etmiyorum.

Yanıma yaklaşıyor.

Karnımda yeni bir bahçe peydahlanıyor.

Hafifçe çiçekli elbisemin kolunu sıyırıyor, kanamış yaram gözlerimizin önünde; ikimizin arasında büyük bir yanlış gibi duruyor.

Ama o yara o an ne hikmetse sızlamıyor. Kolumdaki sıcak dokunuşu öyle iyi geliyor ki, bin yara alsam da şükrederim gibi hissediyorum.

Hafifçe nefesleniyor. Hafifçe ölüyorum.

Parmakları yaranın kenarına dokunuyor. Öyle büyük bir yara değil ama taze olduğu için hemen zarar görmüş, belli.

GÜL DÖNÜMÜHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin