'Sokak Lambası'-Bölüm8-

136 14 29
                                    

          

Merhabalar efendiiimm.

Saat 22:17 ve ben 9. Bölümü gece gece bitirdim ki 8'i yayımlayabileyim. Ufak bir Karadeniz turum var aklımın bölümde kalmasını istemiyorum, çok oldu yeni bölüm gelmeyeli çünkü.🤭

Bu bölüm yine çok fazla bilgi içeren bir bölüm. Geçmişten bir kesit hemen başında selamlıyor sizi bir kere, daha ne olsun? 🤷🏻‍♀️🤷🏻‍♀️

Ama bununla kalmadım tabi ki, bir de sizi birazcık hüzünlendireceğim. Ben yazarken ağladım, söyleyeyim de.😓😪😪😅

Bölüme vote atmayı ve lütfen satır aralarına yorum bırakmayı unutmayın. Böyle büyüyeceğiz çünkü.💦

Bu arada hikaye de Sokak Lambasının yeri çok büyük. Bu yüzden geçen bölüme koyduğum multimedia'yı buraya da bırakıyorum. 🕯sokak lambası emojisi talep ediyorum😒🕯

Lafı daha fazla uzatmadan sizi bölüme uğurluyorum ama önce, geçmiş bölümü bir hatırlayalım;

"İhale tarihlerini incelemeye başladık. 29 Eylül'de sonuçlanan ve Tunçaslan Holding'in kazandığı bir ihale vardı. İhale, çok fazla şirketin katılımıyla başlamış olmasına karşın hepsi çekilmiş, geriye sadece Tunçaslan ve Haznedaroğlu kalmıştı. Buydu. Adım kadar emindim. Başımıza alacağımız belanın soyadı, Haznedaroğlu olacaktı.

Belli ki bu ihaleyi çok istemişlerdi, diğer herkesi bundan vazgeçirmişler ama Tunçaslan'a sökmemişti. Onlarda hırslarını, ailenin ana kraliçesini öldürerek almışlardı. Sabırsızlardı, sadece sekiz gün dayanabilmişlerdi ve bu da onları çok kolay ele veriyordu.

"Şanslı kurbanlarımızı bulduk, Rozerinciğim." Ekranda parlayan yazıya nefretle baktı.

"Bu emri verene öyle bir acı çektireceğim ki Damla, bizimle hiç tanışmamış olmayı dileyecekler."

"Bu, bizimle tanışan herkesin son dileğidir Roz."

Haznedaroğlu Şirketler Grubu'na ve onun başındakilere acımamam işten bile değildi, bizim gibi farelerle uğraşacak ve kaybedeceklerdi. Yazık, çünkü ben şimdiden çok eğleneceğimden adım kadar emindim."

-8-

          

-Geçmişten bir kesit-

"Hadi Damlam nerede kaldın?" Odamdan içeriye bodoslama dalan güzelliğe ilişmişti gözlerim. Cumartesinin mahmurluğuyla hazırlanmam çok güç olmuştu, o ise sabahın bu saatinde bile makyajını yapmış, mis gibi giyinmişti.

Defalarca gelmiş olmasına rağmen hala evimizin büyüklüğüne alışamamış, evde sadece iki yeri kolayca bulabiliyordu. Odamı ve mutfağı. Yemek yemeye olan aşkı, bana olsan sevgisiyle boy ölçüşemeyecekti elbette ama hatırı sayılır derece de fazlaydı.

Bukre, upuzun kuzgun karası saçlarını aynamın önünde biraz dağıtırken göz ucuyla kot pantolonumla cebelleşmemi izliyordu. Dümdüz saçlarının sönüklüğünden şikayet ettiğini herkes bilirdi. Benim kıvırcıklarımın kabarıklığından yakınmamdan o ne kadar gıcık alıyorsa bende onun düz saçlarından yakınmasından o kadar gıcık alıyordum.

"Sana da günaydın, Kedicik." Deyip ona takıldığımda gülmemeye çalıştığı her zerresinden akarak bana kaşlarını çattı.

"Gün ayalı çok oldu, neyse ki seni bugün yataktan kazımak zorunda kalmadım." Uykuya olan aşkım o kadar büyüktü ki, hayatım boyunca uyuyabilirdim. Bunu ona söylediğimde gencecik bir kız olduğumu, bu yüzden hayatımın bu güzel günlerini uyuyarak geçirmenin bana ve dünyaya çok büyük bir hakaret olduğunu söylüyordu. Bir de yakışıklı erkeklerin gücüne gidermiş, güzelliğimi bu şatoda harcayamazmışım. Rapunzel sadece bir masal kahramanı olarak kalmalıymış.

Sokakların NabzıWhere stories live. Discover now