4

553 77 105
                                    

"Kader Çarkı."
-2018

Bazı insanlar bu hayata şanslı gelirdi.

Onlara kapılar sıkıntısız açılır hatta ayaklarının altına kırmızı halılar serilirdi. Bazılarının ise kapılarına demirden kilitler vurulurdu, utanmadan bir de kapıya zincir bağlanırdı.

Benim hangi kısımda olduğumu söylememe gerek yok diye düşünüyordum.

Güzel bir üniversite hayatı ümidiyle geldiğim bu şehir, benim için sefaletin diğer adı olmuştu. Bir kere masraf dediğin şeyin önü arkası yoktu, sonsuz bir derya denizdi. Bir başlıyordun tuvalet kağıdından, oradan patlayan ampule, oradan da yeme içmeye.

Her şey masraftı, her şey.

Sözde burs alıyorduk, her gün ekmek yiyip temiz su içmek istesem ancak karşılardı. Bu gayri safi milli hasılanın bana düşen kısmı nerede, kimlerin midesinde artık gerçekten merak etmeye başlıyordum.

Çünkü benim midem genelde boştu. Gerçi pozitif olmak gerekirse bu şekilde formumu korumak çok kolaydı, yoktu ki yiyeyim de bana yağ olarak dönsün.

"Bu kadar iyimser olmaya gerek var mı?" diye söylenerek, yanımda getirdiğim tepsiye masadaki boş bardakları dizmeye başladım. Her geçim sıkıntısı çeken öğrencinin düştüğü garsonluk batağına düşmüş, değerli zamanımı en azından kirayı ödeyebileceğim bir paraya satarak hayatta kalmaya çalışıyordum.

Parayı çekiyorum, param harcadıkça çoğalıyor, para bana kolaylıkla geliyor saçmalıklarına düşüp evde mumlar yakmama son üç falan kalmıştı.

"Aylin!" dedi yapmacık neşeli bir ses, ben ise duyar duymaz "Sabır," demiştim otomatiğe bağlamış gibi. Arkama dönmeden de "Hoş geldin Tolga," diye seslenmiştim. Yeni sildiğim masaya büyük bir hevesle yerleşti ve hala kurumamış masaya laptop çantasını koydu.

Oh canıma değsin, diyen içime "Daha kurumamıştı," diye uyaran dış sesim eşlik etti ama onun pek umurunda olmadı. "İki gün sonraya teslim var, bilgisayardan gözünü ayırmaman gerekmiyor mu senin?"

Bölüm birincisi olarak, bölüm ikincisine şöyle bir göz attım. İkimizde de inek tipi olduğunu söyleyemezdim yine de dürüst olmam gerekirse karşımdaki çocuğun kahverengi gözlerindeki zeka pırıltısını görmemek için kör olmak gerekirdi.

Ama o kördü işte, çünkü benim gözlerimdekini görmüyordu.

"Sen ayırma, yoksa ikinci de olamazsın."

Kaşları anında çatıldı, ben ise gülümsedim ve "Ne isterdin?" diye sordum tatlı bir sesle. Tolga adam akıllı hareketler yapsa arkadaş bile olabileceğim, birlikte bölümün içinden geçebileceğim bir çocuktu ama kıskançlığın batağına düşmüştü bir kere. Kurtulması için birçok şans vermiştim ama inatla daha da batıyor, benim sinirimi bozmak için ekstra çaba gösteriyordu.

"Bu bölüme birinci olarak girdim, biliyorsun değil mi?" diye sordu sinir bozucu bir ses tonuyla. Bilmemem mümkün müydü, neredeyse on defa bizzat onun ağzından duymuştum. "Ay aman, bilmemem mümkün sanki. İlk sınav notlarımız açıklandığında sırf seni geçtim diye kim olduğumu bulabilmek için öğrenci işlerine gitmiş ve anons yaptırmıştın. Hayır hiç mi utanmadın bunu yaparken ben anlamıyorum ki, insan tamam bu kız benden iyi der, kabullenir ve önüne bakar. Birinci olarak girdin ama birinci olarak çıkamayacağın ortada sonuçta. Biraz realist olmak lazım."

Ben de böyleydim işte, motora bağladım mı durdurabilene aşk olsun dedirtirdim insana. Neyseki Tolga gibi değildim, kendimin farkındaydım ve kötü özelliklerimi de kabul edip kucaklaşmasını biliyordum. Hem benim tolere edilebilir bir yanım vardı, zihnim kalabalıktı. Evcil hayvanlarımdan her biri birkaç kez söz aldı mı zaten otomatik çok konuşmuş sayılıyordum.

DİP: ACININ KRALLIĞI Where stories live. Discover now