22/1

236 42 62
                                    

Kimsesiz Bir Ruh.

Ben, küçük bir kızdım.

Aklımda oynayan geçmişin tiyatrosunda, sarı saçlarını tepeden toplayan bir liseliydim. Sabah kalkıyordum, dolaptaki bozuk süte aldırmadan bir elma alıyordum ve evden çıkıyordum. Tekrar eve dönene kadar, hep evin bir kaçış noktası olduğunu düşünüyordum.

Sonra eve dönüyordum, o soğuk yalnızlığa kendimi bırakıyordum ve çantamı fırlattığım köşeye geçiyordum. Her gün, yalnızlıkla bir kez daha tanışıyordum. O acımasız his bana kendini tanıtırken hiçbir zaman kibar olmuyordu.

Ne yaparsam yapayım, fark edilmiyordum.

Yüzümdeki kocaman morluk, okuldan aldığım yüksek başarı belgesi, daha sonra derslerimin ani düşüşü. Hiçbiri fark edilmiyordu. Ben sanki görünmezdim ve keşke gerçekten de öyle olsaydım.

Tüm insanlar beni görmezse aralarından onlara dokunmadan geçerek hayatımı sürdürebilirdim. Komik bir düşünceydi ama küçük bir kızdım işte, bu hayattan kaçış olmadığının farkında değildim. Kapıyı açıp kendimi karanlık ormana atamıyordum çünkü kaçış yoktu.

Gerçi, atacak olsam da kimse başıma gelecekler için beni uyarmazdı. Belki de en üzücüsü buydu. Kimse bana geride dur demiyordu; sana zarar verirler, gitme diyerek beni durdurmuyordu. Zarar gördüğümde, kimse elimden tutmuyordu. Ve ben, bu döngünün içinde ruhumun yok olmasına izin veremeyecek kadar bu hayatı seviyordum. Bu yüzden her yeni günde, hayatta nasıl kalacağımla ilgili yeni şeyler öğreniyordum.

Üniformalı Aylin, kendisine saldıranlardan kaçarken, şimdi anlıyordum. Kimsesizlik, çok korkunçtu. Hele de çocukken, kendini yıkılmaz bir kalenin duvarları arasında hissetmek istiyorken.

Senin için yapılacak şeylere deli gibi ihtiyacın varken.

Rüzgar tenime sertçe vuruyordu, kasktan taşmış saçlarımın uçuştuğunu hissediyordum ve düşündükçe kocaman bir boşluğa ilerliyor gibi hissediyordum. Yüksekten düşmek gibiydi, midemi kasan his sanki tüm tüylerimi ürpertiyordu.

Midem çalkalanmaya devam ederken, dudaklarımı birbirine bastırarak kafamı dağıtmaya çalışıyordum. Mesela, ben yokken bölüm birincisi kim olmuştu acaba? Tolga'nın yok olmamla bayram ettiğini tahmin etmek zor değildi, muhtemelen sonsuza kadar yok olmamdan gayet memnun kalırdı.

Aa, bölüm demişken, siyasi kavgalar devam ediyor muydu acaba? Seçimleri kim kazanmıştı? Sahi, oy kullanmaya bile gidememiştim, ölülerin evine oy kağıdı gelecek değildi ya. Bu da bir soruydu işte, evime birileri geliyor muydu? Ya da yokluğumu Yeşim'den başka fark eden birileri var mıydı?

Temizlediğim merdivenler, başarımın takdir edilmediği iş görüşmeleri, Gökalp'in beni vurduğu an; hepsi aynı anda zihnime doluyordu ve midem eskisinden daha da çok bulanıyordu.

Tuğrul'un beline sarılan ellerimden birini gevşeterek, hafifçe koluna dokundum. Ne düşünürsem düşüneyim olacağı yoktu, kendimi kaskın içine kusarak Lina'dan daha da beter bir konuma sokmak istemiyordum çünkü onu daha bir saat önce kınamıştım!

Elimi tekrar beline sardım, Tuğrul ise omzunun üstünden kısa bir an beni kontrol etti ve daha sonra motorun yavaşladığını hissettim. Bomboş yolun sağ tarafında motosiklet durduğunda, kaskı kafamdan çıkarmam ve nereye olduğunu önemseden bırakıp çalıların arasına koşmam saniyelerimi almıştı.

DİP: ACININ KRALLIĞI Where stories live. Discover now