13

462 66 170
                                    

Renksiz

...

Alabildiğine uzanan karanlık.

Gözlerimi kırpsam da, kendimi zorlasam da, simsiyah sudan başka hiçbir şey yoktu. Sert zeminde oturuyordum, soğuk su ayaklarıma değiyordu. Bileğime kadar her uzanışında içimde bir ürperti baş gösteriyor, bedenim hafifçe titrerken kollarımı kendime doluyordum. Çünkü hiç kimse yoktu, başkasına yer de yoktu.

Benim hayatım tek kişilikti, sadece bana yer vardı. Kenara kaysam da bu kayalığın üstüne birini daha sığdıramazdım, ikimizi de bu siyahlığa gömmekten başka hiçbir şey yapamazdım.

Böyle olsun istememiştim, o zaman neden böyle olmuştu?

Hangi rahme düşeceğini seçememiş olmanın sitemiydi sanki içimdeki. Boşa, faydasız bir yakarış. Yararsız bir sorgulama. Elimden gelen tek şey kabullenmekti, her zaman yaptığım gibi. Kabullenmiştim de, yine de neden böyleydi? Neden koskocaman bir ülke varken bana bu küçük kayalık düşmüştü?

Cevabı biliyordum, biliyor olmak burada esen rüzgardan daha fazla üşütüyordu. Gözlerimi kapattım kısa bir süre, yalnızlığımdan başka bir şeyler görmek istedim. Bir kayalığın üstünde, uçsuz bucaksız deniz vardı karşımda. En yakın kıyı neredeydi, ayağım gerçek bir zemine ne zaman basabilirdi? Ne yapsam kendimi güvende hissederdim?

Kendimi en son ne zaman güvende hissetmiştim?

Sanki her zaman buradaydım, her an kayıp koskocaman bir bilinmezliğin içine düşebilirdim. Zihnim de en az bu su kadar siyahtı, aradığım anı bulamadım, güven duygusunu nasıl arayacağımı bile bilmiyordum. Ne hissettiriyordu, nasıl kokuyordu, kulağa nasıl geliyordu?

Bir rengi olsa ne renk olurdu?

Suyun içindeki ayaklarımı hafifçe salladım, yalnız başına kalan biri için çok şey istiyordum. Doyumsuzluk ruhumun özünde olmalıydı, sonuçta aldığımız onca şey vardı, bunu da almış olamaz mıydım? Derin bir nefes çektim içime, duman kokuyordu. Ciğerlerime kirli hava doldu, umursamadım. Temiz bir şeyler arayabilecek halde değildim, belki ayaklarıma değen su da kirliydi, sorgulamadım.

Karşımda koskocaman bir su kütlesi vardı, benim aklım ise tek bir damladaydı.

Babamın gözünden dökülmesini dilediğim gözyaşları.

Sadece bir kere benim için ağlamasını istiyordum. Gözleri bir kere bile kendi hatası yüzünden dolmayan adamın ellerimi tutmasını, senin suçun değildi demesini istiyordum. Çünkü ben hiçbir şey yapmamıştım, tüm bedelleri ödeyen olduğum için en azından bir kere bana teşekkür etsin istiyordum. Ne olduysa olmuştu, bir kere bile mi pişman hissetmemişti? Şimdiki aklım olsa, diye başlasaydı bir konuşmaya ve ben tüm olanları bir köşeye bırakıp, yıllar sonra derin bir nefes alsam çok muydu?

Çoktu sanırım, çünkü ben istedikçe her şey elimden kayıp gidiyordu. Bedenim daha fazla kayalığın üstünde dengede kalamadı, fazlasını istediğim anların intikamı gibi karanlık suyun içine gömüldüğümde, ani bir refleksle nefesimi tuttum. Yaşamak böyle bir güdüydü işte, saniyelik bir anda bile ciğerlerime havayı hapsedivermişti.

Kafamı yukarı doğru döndürdüm, ışık yoktu. Yine de yukarı doğru yüzmek için harekete geçtim, ayaklarımı sallamaya başladığım an bileğimde hissettiğim soğuk parmaklar panikle bağırmak istememe neden oldu. Büyük bir hataydı, hava yoktu, ciğerlerime hapsettiğim kısmını şaşkınlık ile vermek için çok yanlış bir andı.

DİP: ACININ KRALLIĞI Unde poveștirile trăiesc. Descoperă acum