12

467 63 234
                                    

Açık Kart

Huzur bulamayacaksın.

Telefonuma atılan iki kelimelik mesajı görmemin üstünden yaklaşık on saat geçmişti. Gökalp'i savcılıktan aldıktan sonra onunla birlikte benim eve gelmiştik, Yeşim abisinden azarı yediği için bende kal teklifimi reddetmek zorunda kalmıştı.

Bir noktada Tevfik abiye de hak veriyordum, sonuçta Gökalp gerçekten de akıl yoksunuydu. Hayır yani Hüseyin amca icra celbi yollamıştı, benden üç beş küfür de yemişti ama sonuçta adam haksız mıydı? Evinde iki ay boyunca oturmuş, parasını da ödememiştim. Milyonları olan adamlar yirmi bini için kapıya dayanıp tefecilik yapıyordu, yaşlı başlı adam kira parasını adalete başvurarak istedi diye yumruk yemek zorunda mıydı?

Üstelik onun da çocukları vardı, babaları dayak yer yemez kafayı bana takmışlardı. Telefonuma gelen mesajla da niyetlerini iyice belli etmişlerdi. Bilinmeyen numaralarla uğraşıp duracaktım şimdi, bir de üstüne ben dayak yersem herhalde tam olurdu. Ödenmeyen 6500 lira yüzünden aramızda kan davası çıkarmamız eksikti bir tek.

"Mankafa?" Esneyerek odamdan çıktım, koridordaki boy aynası yüzünden tipim görüş açıma girmiş ve bana birkaç saniyelik bir şok yaşatmıştı. "Uyuyamamak bana hiç iyi gelmiyor gerçekten," dedim, elimle de dağılan saçlarımı düzeltiyordum. "Mankafa sana diyorum!"

Salondaki koltukta uyumasına izin verdiğim arkadaşımdan bir türlü ses gelmeyince aynanın önünden çekildim, yönümü onun uyuduğunu düşündüğüm yere çevirdiğimde gözlerim toplanmış bir örtü ve yastıkla karşılaşmıştı. Bir de koltuğun yanında ufak bir kağıt görüyordum. "Of bu ne şimdi? Adama bak ya, başıma belaları saldı, bir de gitmeden not yazmış."

Gökalp'in yazdığı kağıdı elime aldım, gazabından korktuğum için erkenden gidiyorum, yazısını gördüğümde hem sırıtmış hem de "Allah'tan gitti," demiştim. "Yoksa elimde kalırdı, üstünde tepinirdim."

Arkadaşımın yazdığı notu elimde buruşturdum, doğrudan mutfağa geçip kendime bir şeyler hazırlarken de Hüseyin amcayı aramayı, Gökalp'in yaptığı saygısızlık yüzünden de özür dilemeyi düşünmüştüm. Biraz fazla düşünmüş olacağım ki kafamda toparlayamadığım birden çok cümle giriş için kavgaya tutuşmuştu. "Yok, en iyisi hemen arayayım. Olmayacak böyle."

Telefonumu çıkarttım, yaptığım sandviçten de birkaç lokma daha alıp ayağa kalktım. Gerginken oturduğum yerde telefonla konuşamama gibi bir özelliğim vardı, illa evin içinde elimde telefonla turlamalıydım. Hüseyin amcanın telefonu birkaç kez çaldı, "Alo?" sesi gelir gelmez yaşlı başlı adam olduğundan "Hüseyin amcam selamlar, ben eski kiracın Aylin," dedim. Sonuçta onun yaşlarında insanların gözleri hipermetrop oluyor, kulakları da yeterince iyi duymuyordu. Kimin aradığını anlamamış olabilirdi.

Ben kendimi tanıtınca önce bir süre sessizlik oldu, sonra da Hüseyin amca "Tövbe estağfurullah," diyerek muhtemelen kendi kendini sakinleştirmeye çalıştı. Adamın tansiyonunu oynatmamak için hemen konuşmaya devam ettim, hayır karşımda olsa limonlu suyunu hazırlayıp eline tutuştururdum ama şartlar müsait değildi. "Hüseyin amcam, dur sinirlenme hemen. Ben senin parayı hazır ettim, tamı tamına 6500 lira."

Özrümü parayı ödeyeceğimi söyledikten sonra dileyecektim, şimdi adam kuru kuru bir af için aramış deyip iyice sinirlenirdi. Önlem almak gerekiyordu. "Ah Aylin ah, elinle ev yapıyon, götünle köy yıkıyon be kızım."

DİP: ACININ KRALLIĞI Where stories live. Discover now