8

478 73 75
                                    

Kılıç Onlusu

Geleceğin yazılım mühendisi, geçmişin dolandırıcısı, bugünün ise bina temizlikçisiydim.

Bu arada bildiğimiz temizlikçiden bahsediyorum; bina demirlerini parlatmış, asansörün aynalarını silmiş ve en son olarak da hazırladığım sabunlu suyla merdiven basamaklarını cilalıyordum.

"Her yer bal dök yala oldu be!" Kendi kendime övgüler yağdırıp, şarkı mırıldanırken kapımın önüne gelmiştim. Sona kendi katımı bıraktığım için daha özenle çalışacaktım. Öyle de olmuştu, her şeyi halledip kapımı siliyordum, ta ki karşı dairenin kapısı açılana kadar.

Sorun kapının açılması değildi tabi, Tuğrul'un adımını atar atmaz kayıp popo üstü yere yapışmasıydı. Çocuk gözlerimin önünde yaratılmış olan şahesere zarar vermişti resmen! "Sikeyim, yerler neden yaş?"

Pardon, yerleri kurulamadığım için şahesere zarar veren de dolaylı yoldan bendim. "İyi misin?"

Elimdeki bezi kenara bıraktım ve yanına doğru adımlayarak hemen eğildim. Çatık kaşları ve kapalı gözlerinden anladığım kadarıyla durum gerçekten fenaydı. Aslında yüzünü incelerken, bu halde bile yakışıklı görünebildiğine baya şaşırmıştım.

"Bacağım uyuşuyor," gözleri kapalı bir şekilde söylenince, bir aptal gibi yüzünü incelemeyi bıraktım ve elimi bacağına koydum. "Baya kötü düştün, hastaneye gitmek istersen taksi çağıralım? Sen zengin adamsın."

Tuğrul kapattığı gözlerini açtı ve sinirli bakışlarını gözlerime dikti. Onunla göz göze gelmek beni germişti, ellerim terliyordu. "Yerler neden yaş dedim sana?"

Şimdi sana bir ton laf söylerdim de dua et ev sahibimsin ve benim param yok. Üstelik evimden gayet memnunum, ne rutubet ne de hırsız, hiçbir şey yok. Mis gibi.

"Yöneticiye 'kaygan zemin' yazan bir uyarı tabelası almasını söyleyebilirsin, aşağıda göremedim. Eldeki imkanlarla anca bu kadar oluyor," dediğimde böyle bir cevabı beklemiyor olacak ki 'Seni iki güne kapıya koyarım' bakışı atmıştı.

"Ama bu bir çözüm önerisiydi, çok özür dilerim. Sizi kaldırayım hemen," elimi uzattım ve en azından bana olan bakışlarında 'Bir iki ay daha evimde kalabilirsin' kırıntısı aradım.

Ne yazık ki Nemrut suratlıydı, mimik yapmadan bakıyordu anca.

"Bacağım uyuşuyor," şikayetini tekrar dile getirdiğinde ben mi salağım diye düşünmeye başladım, masaj yapmamı falan mı istiyordu? "Ee?"

Derin bir nefes aldı ve göz kontağımızı keserek bakışlarını tavana dikti. "Sabır sınavı," diye mırıldandığında 'hangimiz acaba' diyerek taklidini yaptım. Tabi bana bakmadığına emindim ve sesimin yüksekliği sıfırın altındaydı.

"Şu uzattığım elimi tutmayacaksan gidiyorum, daha kapımı silmeyi bitirmedim." Tuğrul, biricik ev sahibim, inanamıyormuş gibi alayla güldü ve bakışlarımı kapıma çevirdiğim an elimi tutmayı tercih etti.

"Yardım et," Tuğrul beni kolunun altına aldığında, kendime gelmeye çalışarak beline sarıldım.

Ben onu tutarken o, kapıyı açtı ve benimle beraber içeri girdi. Tek düşünebildiğim burnuma gelen kokusuydu, tabi bir anda yerini evden gelen iğrenç çöp kokusu alana kadar. "Iy bu ne biçim koku be?"

Tefeci omzunun altında olduğum için kafasını eğdi, ben de eş zamanlı olarak ona bakmak istediğimden kafamı kaldırdım. Yüzlerimizin arasındaki mesafe neredeyse kapanmıştı ve ben iğrenç koku sağ olsun adama tiksinerek bakmıştım. Bir de ıy dediğimi daha yeni fark ediyordum.

DİP: ACININ KRALLIĞI Where stories live. Discover now