5

579 72 56
                                    

"Değnek Ası."
-2021, günümüz.

Para insanoğlunun bulduğu ve yine insanoğlunun taptığı bir kağıt parçasıydı. Çoğu günler acaba hiç bulunmasaydı nasıl olurdu diye düşünmeme sebep olan, beni ekonomik eleştirilerin içinden geçirip adeta bir Keynes'e dönüştürdükten sonra ise beş kuruşum olmadığı için isyan ettiren, kendi değil ama miktarı önemli bir hesap aracıydı.

Derin bir iç çektim. Bugün de yataktan kalkarken fakir tarafımdan uyanmıştım sanırım; evimin perdelerini açmak, hak ettiğim deniz manzarasına değil de neden göt göte yaptıklarına bir türlü anlam veremediğim, bir metre ötemizde duran binanın balkonundaki meymenetsiz komşumu görerek güne merhaba demek bünyeme iyi gelmemişti.

"Neyse Aylin, olumsuz basma kızım," dedim kendi kendime, evdeki sessizlikten hiç hoşlanmadığımdan yüksek sesle konuşmak her zaman tercihimdi. "Bugünkü sazanın avlanmasına son yarım saat. Neyseki yaratıcın zekandan kısmamış da ekmek paranı beyninle kazanıyorsun, helal olsun sana."

Kolumdaki saati tekrar kontrol ettim, buzdolabının kapağını açıp sandviçim için gerekli olan malzemelere şöyle bir baktım. Baktım ama dişe dokunur bir tek peynir görebildiğimden ayakta dikilmem de çok uzun sürmemişti. "İşte insan ne oldum dememeli, ne olacağım demeli. Bir ay önce neler neler yiyordun, biraz tutumlu olsaydın bari be kızım," dedim.

İki ay önceki vurgunumdan sonra bu ekmeğin içi hindi füme bile görmüştü. Şimdi kalakaldığım beyaz peynir hiç yoktan iyiydi ama yüz güldürmüyordu işte. Yanlış anlaşılmasın, şükürsüz bir insan değildim, açlığı da görmüştüm. Hem de dibini bile sıyırdığım zamanlar olmuştu. Ben sadece bu namusuz paranın güzelliğine kendimi fazla kaptırıyordum. Varlığı büyülüyor, yokluğu ise canımdan can götürüyordu.

"Gerçi işler tıkırındaydı, nereden bilecektin böyle olacağını. Millet de para mı kaldı ki dolandıralım," diye karşı tez sunduğumda siyasiler benim muhalefetimden biraz feyz alsın diye düşünüyordum.

"Allah'tan elim çok lezzetli de bu yoklukta peyniri yerken zorlanmıyorum," diye güldüm ve yavuklumun başına gittim. "Bugün de işi beceremezsek seni satacağım," dediğimde can yoldaşımın kırgınlığını en derinden hissetmiştim. Bilgisayarım böbreğim gibiydi, onu satma şakası bile tüylerimi diken diken ediyordu. "Korkma korkma," dedim, ekranı sevdikten sonra da "Kendimi bile satarım ama seni asla." demiştim.

Gönül almak benim işimdi.

Can yoldaşım onunla olan konuşmamdan memnun kalmışçasına açıldı, ekranında gördüğüm parlaklığa bile hastaydım. Belki kuzey cephe olan evim güneş görmüyordu ama bu ekranın başına geçtiğimde gördüğüm ışık benim güneşimdi. Aşığıydım.

Bilgisayarımı az sonra yapacağım işlem için hazır hale getirmeye uğraşıyordum, bir taraftan da sandviçimi kemiriyordum. Ben ve evcil hayvanlarımın aklı açken normal zamanlara oranla daha az çalışıyordu. Bu yüzden karnımın yeterince doyması gerekliydi.

"İyi iş çıkartacağınıza eminim," diye konuştum, bir elimi alnımın üstüne götürmüş, gerekli ilgiyi zihnimde beslediğim tilkilerime verdikten sonra da arkama yaslanmıştım.

"Eninde sonunda zengin olacağız, siz bir de o zaman görün beni. Bakın size nasıl iyi imkanlar sunuyorum. Yaban mersininden tutun da sayısız antin kuntin çaylara kadar alacağım."

DİP: ACININ KRALLIĞI Where stories live. Discover now