14

473 65 249
                                    

Keyifli Okumalar

İz.

Bazı şeyler peşini bırakmazdı.

Vücuduna kazınan bir iz, her aynaya baktığında sana kendini hatırlatır, anıların üstündeki çarşafı kaldırıp gözlerinin önüne sererdi. Geçmişin seninle birlikteydi, ne kadar iyi silersen sil izleri orada, elinin ulaşamadığı o noktadaydı. Sen neyi geride bırakırsan bırak, geçmişteki de sendin, şu andaki de.

Kendini bir köşede terk edemiyordun. Edilebilseydi eğer ben terk ederdim. O küçük kız çocuğunu peşindeki gölgeler ile birlikte bir sokakta bırakırdım, arkama bile bakmazdım. Onu korumayı ailesi bile düşünmemişti, ben mi düşünecektim? Benim düşünecek bir sürü şeyim vardı, hayata karşı örmem gereken bir sürü duvar. Kimsenin aşamayacağı surlarla çevirmeliydim etrafımı. Yapmazsam eğer en savunmasız olduğum anda ağzıma bir el kapanırdı, gerisi ise ne olurdu, bilmiyordum.

Belki bu sefer üçüncü kattan düşerek yere serilen beden benimki olurdu.

Gözlerim sehpanın üzerinde duran bıçakta sabitliydi. Kolumdaki sızı hala sabit bir şekilde duruyordu, bir elim kesiğin hemen altında duruyordu. Öylece duruyordum, gözümün önüne uzatılan eli görene kadar. "Al," dedi Tuğrul sakin bir sesle. Ağrı kesici olduğunu tahmin ettiğim hapı sol elime alıp ağzıma attım ve diğer elindeki suya da uzanarak hızla içtim. Mideme inen ilaçla eş zamanlı "Sağ ol," demiştim. Sanki teşekkür edecek şeylerim bir ağrı kesici ile sınırlıymış ve bu yaptığı çok önemliymiş gibi.

Hayatımı kurtarmıştı, belki de ikinci kez.

"Daha iyi misin?" Mesafeli sesine karşılık kafamı olumlu anlamda salladım. Sırt çantasına tıktığım birkaç parça eşya ile birlikte evden çıkmış, konumunu ayırt bile edemediğim bu apartman dairesine gelmiştik. Neden diye sormamıştım, sadece yaşadığım dehşetten çıkmak istiyordum ve her soru beni biraz daha o ana itiyordu.

Tüm gece, Tuğrul'un pansuman yaptığı kolumun üstüne yatmamak için soluma dönük durmuştum ve korku bir saniye bile gözlerimi yummama izin vermemişti. Cam açılacak, dehşeti bedeninde barındıran bir kuklanın elleri boğazıma yapışacak, bu sefer kimse de gelmeyecek. Ben yabancı bir evde, tanıdık olmayan bir kokuyla son nefesimi vereceğim ve her şey benim için bitecek.

Zihin böyle bir yerdi, atlatana kadar her zindan birbirine benziyordu. Ne yaşadıysan benzerini sunuyordu, eğer onunla baş başa kalmaya gönüllü olduysan işkencelerine de göz yumacaktın, başka yolu yoktu. Gözlerim açıktı ama yalnızdım, düşündüklerim en büyük düşmanım; korkularım ise nefesimi kesmeyi bekleyen celladım olmuştu ve kendime bunu yaparken bir saniye bile tereddüt etmemiştim.

Yapmazsam hayatta kalamazdım sanki, ancak tetikte olursam yaşardım.

Gafil avlanmıştım, çekirge iki kere sıçramıştı. Kaça kadar hakkım var, asla bilemezdim.

"Üstündeki kan," dedim kurumuş boğazımı temizleyip sudan daha sakin bir yudum aldıktan sonra. "Kime ait?"

Bir bıçak vardı sehpada, üstünde kırmızı lekeyle öylece duruyordu.

Penceremden aşağı atlayan bedenin ceketinden çıkmıştı. Sanki asıl sahibi Tuğrul'muş gibi hiç tereddütsüz bıçağı yanına almış, beni de kendiyle birlikte arabaya sürüklemişti. Evimden biri düşmüştü, ben ise bambaşka bir evde öylece oturuyordum.

"Bilmiyorum," dedi net bir sesle. "Ceset," diye başladım ama devamı gelmedi. Katil değildim ama az önce gözlerine baktığım insanın ölü bedenini görmüştüm dakikalar sonra. Bir bilinmezliğe atıvermişti kendini. Tek şansımız olan bu hayatı bir hareketle geride bırakmış, bomboş gözlerinden duygu bile geçmemişti. Belki de içeri girmek için açtığı andan itibaren oradan atlamak zorunda kalacağını biliyordu, umursamadan devam etmişti.

DİP: ACININ KRALLIĞI Where stories live. Discover now