6

398 66 57
                                    

Garip Bir Tesadüf

Evsiz, yurtsuz, fasfakirdim.

Eskiden sevdiğim ev sahibim, Hüseyin Amcam, artık benim için bir düşmandı. Tamam, yaşına hürmetim hala devam ediyordu, saygım da sonsuzdu ama beni üç hafta önce kapı dışarı ettiğinde aramızdaki o sevgi bağının koptuğunu hissetmiştim.

Kendi rutubet kokulu evi ne olduysa bir anda kıymete binmişti. Öyle ki Yeşim'in hukuki bilgilerinden bile etkilenmemiş, en son eşyalarımı kaldırıp atar gibi kapının önüne bıraktığında "Dava mı açıyorsunuz, ne yapıyorsanız yapın," diyerek bana posta bile koymuştu.

Evinin altında atalarımızdan kalma bir hazine mi vardı, duvarlarındaki bir noktaya basınca yeni yeni kapılar mı açılıyordu bilemiyordum ama sanırım o da paraya sıkışmıştı. Gözünü on bin liranın derdi bürümüştü birden.

Hüseyin Amcanın, Yeşim "Amca yapma bak, dava açarsak on binden daha fazlasını senden alırız," dediğindeki o umursamaz tavrı hala gözlerimin önündeydi. Gözlerimin önünde olan diğer bir gerçek de arkadaşlarımın benim için yapmak zorunda kaldıklarıydı.

"Al bakalım," dedi Yeşim, beni kendi evlerindeki misafir odasına yerleştirmiş, ailesiyle arasındaki bağ kuvvetli olmasa da benim adıma açıklama yapmak zorunda kalmıştı. Bunlar belki basit şeyler gibi görünebilirdi ama ben arkadaşımın içini biliyordum. Ailesine açıklama yaparken kullandığı her kelime muhtemelen ağzından çıkmadan önce boğazını sızlatıyordu.

Belki param yoktu, belki fakirdim. Kabul ediyorum. Ama bir o kadar da şanslıydım. Kapıma gelen adamın istediği kırk bin liranın otuzunu kendi cebinden öderken gözünü kırpmayan bir arkadaşa sahiptim, bir de aynı benim gibi parasızlıktan muzdarip olanı vardı. O da kendi çapında elinden geleni yapmış, "Kimmiş o şerefsizin evladı, bulup döveyim. Para falan isteyemez," teklifinde bulunmuştu.

Sırf Gökalp bu işin peşine yeterince düşmesin diye Yeşim'le bazı şeylerin üstünü kapatmak zorunda bile kalmıştık. Bana yardım edemediği için öyle kafalara girmişti ki çocuğun her türlü hareketine teker teker ayar olmuştu.

"Alsana kızım şu bardağı, ağaç oldum," dedi Yeşim, bana evini açtığı yetmiyormuş gibi bir de lüks ihtiyaçlarımı gideriyordu. "Yaşamayı bu kadar sevmesem şuracıkta öleyim derdim biliyor musun?"

Normalde çoğu şeyden utanmazdım, bazı zamanlar ar damarım mı yırtıldı acaba diye kontrol edesim de geliyordu. Ama bu sefer kendimi mahcup hissediyordum. Her zamankinden daha fazla bilgisayar başındaydım, bütün ev sitelerinin bildirimlerini açmıştım. Yaklaşık beş binim vardı ve namusuz ev sahipleri ilk üç aylık kira şeklinde bir depozito saçmalığı çıkarttığından bütçem hiçbir yere yetmiyordu. "Saçma sapan konuşma. Ne yaptım sanki, alt tarafı kahve hazırladım."

"Öyle deme," dedim benim için yaptıkları küçümsenecek bir boyutta olmadığından. "Sen dört yıldır biriktirdiğin, hiç kullanmadığın kredi paranı gözünü kırpmadan bana verdin. Canım hariç ne istersen verecek konumdayım artık."

"Bak seni gerçekten evden atacağım artık," dedi Yeşim. "Ayrıca birazdan Gökalp'in yanında da böyle konuşma. Sen büyüttükçe o da büyütüyor. Adamı gidip bulacak diye aklım çıkıyor zaten."

"Kızım ne yapayım ya?" Kahvemden bir yudum aldım, "Ben benim için böyle fedakarlıklar yapılmasına alışık değilim."

Yeşim söylediğime karşılık içtiği kahvesine bir süre ara verdi, derin bir nefes aldıktan sonra da oturduğu yerden kalkmış, tam yanıma yerleşmişti. "Sen benim için neler yaptın unutuyorsun galiba?"

DİP: ACININ KRALLIĞI Where stories live. Discover now