IV. Bölüm: Yanlış Tapınak

6.8K 852 447
                                    


''Lanet olsun, Jimin. Kalk!''

Jungkook iç organlarımın yerlerini değiştirmek istermiş gibi sallıyordu beni.

''N-Ne oldu?''

''Gözlerini aç da kendin gör, aptal!''

Güneşin tam tepede oluşundan öğlen vaktinde olduğumuzu anlamıştım. Bu saate kadar nasıl uyuyabilmiştim ve en önemlisi karşımda dizilmiş duran askerler de neyin nesiydi?

Bir dakika.

Ne?

''Jungkook! Askerler!''

Hızla yerimden kalkıp köşeye büzülmüş Jungkook'un arkasına geçtim.

''Günaydın, Jimin. Ben de ne zaman kendine geleceğini merak etmeye başlamıştım.''

İğneleyici laflarına katlanmak zorundaydım, çünkü haklıydı.

''Anubis'in ordusu olmasın?'' dedim ama izlediğim filmlerde Anubis'in askerleri de tıpkı ona benzeyen kişilerdi. Karşımda gördüğüm askerler de çakal başlı değildi.

''Sekhmet'in askerleri.''

Sekhmet'in kim olduğunu ve askerlerinin neden Horus'un tapınağının önünde olduğunu bilmiyordum. Ve elbette neden çölün ortasında olduğumuzu da.

''Nereden biliyorsun o dediğin şeyin askerleri olduğunu?''

Arkasına dönmesine gerek yoktu gözlerini devirdiğini bilmem için.

''Mızraklarında yazıyor.''

Harita yumruk yaptığı elinin içinde ezilmişti.

''Bu kadar aptal olmamalıydık.'' diye mırıldandı Jungkook.

''Horus'a değil, Seth'e geldik.''

Bu her şeyi açıklıyordu.

Açıklıyor muydu?

''Sekhmet de kim?''

Başında sormam gereken soruyu şimdi soruyor olmam saçmaydı. Ama yine de hala biliyor değildim Sekhmet'in kim olduğunu.

''Savaş ve yıkımın tanrıçası.'' dedi gözlerini askerlerden zar zor çektiğinde.

''Ra'ya inanmayan insanları öldürmeye başladığı yazıyordu bir kitapta. İnsan kanı o kadar tatlı gelmişti ki ona, Ra durdurmasaydı herhalde insan soyunu yok edecekti.''

''P-Pekala.'' diyebilmiştim ancak.

Seth, negatif enerjinin ve şeytanın sembolü gibi bir şeydi. Yani kötülük tanrısıydı. Sekhmet de savaş ve yıkımın tanrıçasıydı. İkisinin iyi anlaşıp anlaşamadığını bilmiyordum ama sanırım çocukları iyi anlaşıyordu.

''Buradan gitmeliyiz.''

Jungkook bileğimden tutup geldiğimiz yolun aksi tarafına yürümeye başladı. Tapınağın arkasına geçmiştik ve her adımımızda kum bizi aşağıya çekiyordu sanki.

''J-Jungkook b-bu-''

Cümlemi tamamlayamamıştım. Bileğimi kavrayan kıllı eller cümlemi tamamlamamı engellemişti. Ve ben ne olduğunu anlayamadan kendimi koyu renkte bir tavana bakarken bulmuştum. Sırtım ve bileğim ağrıyordu. Tavan dışında bir yere bakmaya cesaret edemiyordum. Ama birkaç saniye sonra Jungkook'un mırıltılarını duymamla gözlerimi açmak zorunda kalmıştım. Başı belada olabilirdi ve ona yardım etmek zorundaydım, her ne kadar korkudan dizlerim titremeye başlamış olsa da.

Semi-Gods of Egypt - YoonminWhere stories live. Discover now