XXI. Bölüm: Anlaşmanın Gerçek Yüzü

5.5K 654 167
                                    


-Jungkook-

Zonklayan başımı tutarak kuş tüyü yastıklarla donatılmış yataktan zar zor atabilmiştim kendimi. Atabilmiştim diyorum, çünkü gerçekten atmıştım. Başka türlü o yükseklikte bir yataktan inmem mümkün değildi.

''Ah!''

Mermer zemine sertçe düştüğümde çıkardığım sesle ellerimle ağzımı kapatmıştım hızlıca. Taehyung hala uyuyordu ve onu uyandırmak istemezdim.

Dün gece yakınlaşmamızın sonrasında hayatımda asla içemeyeceğim kadar içki içmiş ve adımı bile unutmuş şekilde saraya yavrusuna geri dönmüştük. Taehyung beni taşımayacağını söylemişti ama askerlerin etrafımızı sarmasından sonra beni kendi kollarının arasına almıştı. İnsanların ne düşündüğünü umursuyor gibi de değildi sanırım. Komutan, Jimin ve Hoseok'un Teb sınırlarını geçmiş olduğunu söylediğinde aşırı gerilmiş ve Taehyung'u dinlemeyip bulduğum her şeyi içmiştim.

Baş ağrımı ve bir yarı tanrıya rezil olmuş olmamı görmezden gelerek üzerimi giyindim sessizce. Jimin buradaydı ve ben, Taehyung'tan önce onu bulacaktım. Yanında Hoseok'un olup olmaması umrumda değildi. O kendini bir şey sanan çakma Ares'ten korkmuyordum. Ya da biraz korkuyor olabilirdim, her neyse.

Odadan çıkarken bir an için Taehyung'un beni izlediğini düşünmüştüm ama arkamı dönüp baktığımda gayet sevimli bir yüz ifadesiyle uyuyor olduğunu görmüştüm.

Tapınaktakiler varlığıma alıştığı için etrafta dolaşmamı umursamıyorlardı galiba. Kimse beni gördüğünde şaşırmamış ya da nereye gittiğime dair sorular sormamıştı. Hala tapınakta bulunan, Namjoon ve Mino'yla karşılaşmamaya özen göstererek tapınaktan çıktım. Bu... fazla kolay olmuştu. Tedirgin olmuştum. Sonuçta kolaylık yaptığımız her şeyin sonunda daha büyük bir sorunla karşılaşıyorduk.

Taehyung'u ya da diğerlerine veda etmeme gerek yoktu. Çünkü içimden bir ses tekrar görüşeceğimizi söylüyordu.

...

-Jimin-

Günlerdir gördüğüm tek şey kumdu. Sürekli salyalar akıtan develeri ve mermer suratlı hizmetlileri saymıyordum tabi. Devemden sorumlu olan iri yarı adam Spartaküs'ten fırlamış gibiydi. Yoongi'nin onu arena gibi bir şeye atıp dövüştürdüğünü hayal etmiştim yolun bir kısmında. Gerçi pek de can sıkıntımı geçirmemişti bu hayal. Adam fazla hantal gözüküyordu. Deveyle ilgilenmesi daha iyiydi sanırım. Zaten öbür türlüsü de fazla insanlık dışıydı. Yani bir grup insanın sırf zevk için birbirini öldürene kadar dövüşmesi.

''Ne kadar yolumuz kaldı?''

Adam cevap vermedi. Benimle konuşması mı yasaktı yoksa cevap vermeyecek kadar umursamıyor muydu beni, emin değildim.

Oflayarak çenemi ellerime dayadım. Bacaklarım ağrımaya başlamıştı artık. Herhalde tenim de tahriş falan olmuş olmalıydı. Günlerim devenin üzerinde geçiyordu, üstelik hava da cehennem sıcağıydı.

Başımı uzatarak en önde giden Hoseok'a baktım. Yüzüne sardığı eşarptan hiçbir yeri gözükmüyordu. Ve buna rağmen sinirli olduğunu anlamıştım. Onunla konuşmayalı biraz oluyordu ve geçen zamanda neler olup bittiğini de bilmiyordum.

''E-Efendim!''

Beni bu mesafeden duymasının imkanı yoktu. Boşuna bağırıyordum aptal gibi.

Semi-Gods of Egypt - YoonminWhere stories live. Discover now