XXXII. Bölüm: Teb'ten Kaçış

4.4K 582 170
                                    


-Jungkook-

''Jimin!''

Sırtımı yakan sıcaklıkla uyanmış ve bu sıcaklığın yanımda yatan aptaldan geldiğini anlamıştım. Ve korkuyla dakikalardır onu uyandırmaya çalışıyordum.

''Seni salak! Uyansana.''

Uykusu hiçbir zaman bu kadar ağır olmamıştı.

''Şimdiye kadar uyanmış olmalıydın.''

Üzerindeki örtüyü çektim hızla. Gördüğüm şeyle kaskatı kesilmiştim. Açılan kıyafetinden yarasının tüm bedenini kapladığı görülüyordu. Ateşlenmesinin sebebi bu muydu? Ve neden şimdiye tek Jimin bana bundan bahsetmemişti? Hissettiğim korku daha da büyüdüğünde nefes alamadığımı sanmıştım bir an. Ne yapmalıydım? Hekimin verdiği ilaçlar bir işe yaramıyordu ve Taehyung da yardım edemezdi Jimin'e.

Aklıma gelen fikirle Jimin'i yatakta, ateşler içinde bırakıp eşyalarımızı toparlamaya başladım. Böyle dahiyanece fikirler hep Jimin'den çıkardı aslında.

Onu Yoongi'ye götürecektim.

Yoongi takası kabul etmemişti ki bu şaşırılacak bir şey değildi. Kim sıradan biriyle Horus'un gözünü takas ederdi? Kimse. Mısır savaşa hazırlanıyordu, büyük bir savaşa. Yoongi'nin emrindeki Anubis'in ordusu ölüm saçacağa benziyordu Mısır halkına.

Toparlanmam bittiğinde son kez Jimin'i sarstım. Hafif bir mırıltı çıkmıştı dudaklarından. Ağlamamak için dakikalardır kendimi sıkıyordum ve sonunda bırakmıştım kendimi. Büyük yataktaki küçük bedene sokuldum. Havadan, öğlen vaktindeki çöl kumlarından daha sıcaktı bedeni. Birbirimize söz vermiştik. Birlikte buraya gelmiş, birlikte ayrılacaktık. Ve ben onu koruyamamıştım. Sikik bir tanrı ona yaklaşırken ben kim bilir ne yapıyordum! Küfür ettiğimi fark edince iç çektim. Herhalde Jimin iç sesimi duysaydı sert bir yumruk geçirirdi karnıma.

''J-Jungkook.''

Jimin'in zar zor duyulan sesiyle yerimden sıçradım.

''Jimin! Buradayım.''

Elini tuttum.

Aralık gözlerle bana bakıyordu ama beni görüyor muydu, emin değildim.

''Özür dilerim. Gerçekten ben-''

'Aptal.''

Elimin tersiyle ıslanan yüzümü silip güldüm. Bana aptal dediğine göre kendinde olmalıydı.

''Nasıl hissediyorsun?''

''Ölüyormuş gibi.''

Eğer söylediği doğru olmasaydı güzel bir yumruk atardım o güzel suratına. Ama doğruydu. Bunu gittikçe ısınan bedeninden, kaybolmaya başlamış gözbebeğinden anlıyordunuz.

''Her zamanki gibi boş konuşuyorsun.'' dediğimde dudakları yana kıvrılmıştı.

Karşımda gördüğüm çocuğu kaybedeceğimi düşündüğüm tek an Seul'deki büyük alışveriş merkezine gittiğimiz zamandı. Mağazalara bakarken önüne bile dikkat etmemiş, birkaç kişiye çarpmıştı. Tabi mağazanın birinde de cam heykeli devirip kırmıştı.

''Buradan gidiyoruz.'' dedim dakikalar sonra. Anlamamış gibi kaşlarını çatmıştı ama açıklamayı daha sonraya bırakıp üzerini değiştirdim. Kendine geldiğinde onu neden onca yolu pijama niyetine giydiği kıyafetlerle getirdiğimi sorup bana kızmasını istemezdim.

Hazırlandığımızda Jimin'i yataktan kaldırıp ağırlığını kendime vererek kolunu omzuma attım.

''İyisin, değil mi?''

Semi-Gods of Egypt - YoonminWhere stories live. Discover now