VII. Bölüm: Horus'un Oğlu, Mısır'ın ve Tanrıların Kralı (II. Kısım)

5.2K 723 305
                                    


Jungkook'un hasta olduğunu söylemek kesinlikle iyi bir fikir değildi. Tamam, Jungkook iyi bir oyuncuydu. Şu ana kadar karşılaştığımız herkesi onun hasta olduğuna inandırmıştık. Tek sorunumuz karşımızda oturan kısık gözlerle bize bakan esmer gençti. Onunla daha önce de karşılaşmıştık. Bize yardım etmeyen sevgili tanrı Thot'un oğluydu bu.

''Siz ikiniz... neden buradasınız?''

''Misafirlerimizi rahat bırak.''

Askerlerin peşinden saray havası veren geniş binaya girmiş, bize verilen odaya kurulmuştuk. Jungkook içeri biri geldiğinde inleyip kıvranıyordu. Sorun yoktu. Ta ki o yarı tanrı gelene kadar.

Törende fazlasıyla asil duran kral, şimdi haylaz bir çocuğa benziyordu.

''Misafir mi? Ne zamandan beri ne olduğunu bile bilmediğin kişileri misafir ediyorsun?''

Kral omuz silkti.

''Kim olduklarını biliyorum.'' dedi hafifçe gülümseyerek.

Karnıma bıçaklar saplanıyor gibi olmuştu söylediğiyle. Buna şaşırmamam lazımdı. Sonuçta o, Horus'un oğluydu. Elbette her şeyden haberi olacaktı.

''Mührü bir bez parçasıyla saklayamazsın, insan. Hem üzerine sinen iğrenç kokuyu kilometrelerce öteden alabilirim.''

Üzerimi kokladım. İğrenç falan kokmuyordum.

''Kokmuyorum!'' diye hayıflandım.

''Kokuyorsun. Sevimsiz kuzenim gibi kokuyorsun. Bu iğrenç.''

Sevimsiz kuzeni Yoongi miydi? Teknik olarak Yoongi Horus'un kuzeniydi.

''Neden Horus'un gözünü istiyorsunuz?''

Eli tacının orta yerinde duran parlak parçadaydı. Ona dokunduğunda topraklarında olan her şeyi görebiliyormuş gibi hissetmiştim.

''Biz sadece hırsızız.''

''Yalancıları sevmem.'' dediğinde Jungkook utanıp yattığı yerden doğrulmuştu.

''Şimdi sizi timsahlara ya da çakallara yem etmeden önce anlatmaya başlasanız iyi edersiniz.''

Jungkook baştan sona her şeyi Taehyung'a anlatırken ben de Yoongi'nin bizi kaç farklı şekilde öldürebileceğini düşünüyordum. Onunla bir anlaşma yapmıştık ve şimdi de ona ihanet ediyorduk. Jungkook konuşmasını bitirince büyük ihtimalle Taehyung Yoongi'yi düşmanı olarak görecekti. Demek istediğim, düşmanını düşmanı olarak görecekti.

''Ben de Yoongi'nin neden son zamanlarda fazla sessiz olduğunu düşünüyordum. Bu yüzdenmiş.''

Ağır bir zırha benzeyen pelerinini savurarak odada volta atmaya başlamıştı.

Sonsuza kadar Mısır'da kalacaktık. Kim bilir ne kadar zaman geçmişti orada. Ödevimizi bile teslim edememiştik.

''Bize yardım edecek misiniz?''

Taehyung durdu.

''Size yardım edemem. Arkadaşının omzundaki dövme sıradan bir dövme değil. Gözü ona götürmezseniz eve dönemeyeceğinizi mi düşünüyorsunuz?''

İkimiz de aynı anda ''Evet!'' demiştik.

Thot'un oğlu kıkırdadı.

''Eğer gözü götüremezseniz arkadaşın ölecek.'' dedi Jungkook'a doğru.

''Ölmüş bir beden gibi çürümeye başlayacak, çürüyecek bir şey kalmayana dek.''

Duyduklarımı algılayamamıştım. Ne demekti bu? Ölecek olmam yani. Nasıl çürürdüm ki? Yoongi omzumdaki işareti bırakırken canım yanmıştı. Ama bu daha çok aşı oluyormuşum gibi hissettirmişti bana. Saçımı okşamış, dudaklarını boynumda gezdirmişti beni öldürecek olan işareti yaparken. Yanmaya başlayan gözlerimi yumruk yaptığım elimle ovaladım. Böyle bir durumda ağlamayacaktım.

''O zaman gözü bize ver!''

Jungkook ayağa kalkıp açtığı elini Taehyung'a doğru uzattı.

''Onun ölmesine müsade edemezsin. Hem de senin yüzünden ölmesine.''

Taehyung Jungkook'un elini kavradığında arkadaşım bağırarak dizlerinin üstüne düştü.

''Yaptığınız aptallıktan beni sorumlu tutamazsın. Seni o çakalın tapınağına ben göndermedim. Arkadaşınla anlaşma yapmasını ben söylemedim.''

Jungkook bağırmaya devam ederken Thot'un oğlu Taehyung'un omzundan tutmuş, geri çekilmesini sağlamıştı.

''Nasıl iyi biri olarak bahsediyorlar senden, huh? Pisliğin tekisin.''

Taehyung'la Jungkook'un arasına girmek için hızlıca yerimden kalkmıştım ama arkadaşımın yüzüne inen sert yumruğu engelleyememiştim.

''Bir dahaki sefere saygısızlığınıza göz yummayacağım. Canınızı almadan topraklarımı terk edin.''

Ne yapacağımızı bilmiyordum. Güvenebileceğimiz, yardım isteyebileceğimiz tek ve en iyi seçeneğimiz yok olmuştu.

''Sakin ol. Öfkeyle hareket etmek ve kararlar vermek hiç de iyi sonuç-''

''Daha fazla konuşma, Namjoon.''

Thot'un oğlu mahçup olmuştu, geriye doğru çekilip başını öne eğdi.

''Kibirlisin. Yoongi'den ya da Hoseok'dan bir farkın yok.''

Her kelimede Jungkook'un ağzından kan sıçrıyordu. Umarım başına daha fazla bir şey gelmeden evimize dönebilirdik.

''Hoseok mu?'' dedi şaşkınlıkla.

''Onu nereden tanıyorsun?''

Onlara isimleriyle seslenmesine bile dikkat etmemişti. Hoseok da düşmanı değil miydi?

''Bunu neden söyleyeyim?''

Jungkook'a doğru bir adım attığında arkadaşımın önünde durmuştum.

''Bize yardım et. Yalvarırım.''

Sesim çok güçsüz çıkmıştı. Ama güçsüzdüm. Bir yarı tanrıya karşı ne kadar güçlü olabilirdim ki?

''Size gözü veremem. Bu felaket olur.''

Artık ağlıyordum. Planım tepetaklak olmuş, felakete doğru yuvarlanıyordu.

''Namjoon, onlara Edfu'ya kadar eşlik et.''

Odadan çıkarken söylediği son sözleri buydu.

Semi-Gods of Egypt - YoonminWhere stories live. Discover now