XVII. Bölüm: Kum Saati

5.3K 688 192
                                    


''B-Beni bekleyin!''

İki yarı tanrının ve bir grup askerin peşinden koşmam ne kadar mantıklıydı, bilmiyordum ama onlara yetişmek için var gücümle koşuyordum. Nasıl bu kadar hızlı olabilirlerdi ki? Eh, Yoongi ve Hoseok yarı tanrıydı. Ama peki ya askerler?

Yoongi sonunda durup arkasına dönerek bana baktı. Koşturmam hoşuna mı gitmişti yoksa onu sinirlendirmiş miydi, emin değildim.

Nefes nefese yanına ulaştığımda dizlerimin üzerinde yere çöktüm. Zaten hava ve kumlar fazla sıcaktı. Bir de peşimde biri varmış gibi koşmuştum. Üstelik nereye gittiklerini bile bilmediğim kişilerin ardından.

''Sana tapınakta kalmanı söylediğimi hatırlıyorum.''

Boru sesini duyduğumuzda Yoongi sanki sevişmek üzere olan kendisi değilmiş gibi yataktan kalkmış, üzerini giyinip odadan çıkmıştı. Öylece, çırılçıplak kalmıştım dakikalarca. Durumu sindirmem pek kolay değildi çünkü. Ve kendime geldiğimde ben de hızlıca giyinip Yoongi'yi bulmaya gitmiştim. Bulmuştum da. Herhalde özel birliği gibi bir şeyi olan, askerlerle birlikte hazırlanıyordu. Belirtmek isterim ki, siyah zırhıyla fazlasıyla çekici gözüküyordu, sanki normalde yeterince değilmiş gibi. Diğer askerlere nazaran bedeni daha sıskaydı ama bu haliyle savaşmadığına emin olduğum için bu gerçeği görmezden gelecektim. Nasılsa tanrı formu normal insan boyunun iki katıydı.

Hazırlıkları bittiğinde çöle doğru yürümeye başlamışlardı. Ama benim adımlarımla daha çok koşuyor gibiydiler.

''Geri dön.''

Yoongi'nin komutuyla bir anlık boşluğuma gelmiş, yönümü çevirmiştim. Ve aniden ne yaptığımı fark edip yürümeye devam eden Yoongi'nin peşinden koşmaya devam etmiştim.

''Emirlerime uyulmamasından nefret ederim ve itaatsizliği de hoş karşılamam.'' dedi arkasını dönmeden.

''Nereye gidiyorsunuz?''

Çıplak bedenine, sadece üst kısmıydı tabi, giydiği zırhtan boynuyla omzu arasında kalan dövme net bir şekilde gözüküyordu. Bu hoşuma gitmişti.

Hoseok gülerek ''Doğru seçimi yaptığına emin misin?'' dedi sorumun üzerine.

Yoongi de pes etmiş gibi başını sallamıştı. Artık Hoseok'un söylediklerinde haklı olduğuna emindim. Her ne kadar Yoongi'ye ait olsam da, her ne kadar omunla sevişme aşamasına kadar gelmiş olsam da gözünde çocuktan başka bir şey değildim. Mısır'da yaşıyor olsaydım bana bir hafta bile tahammül edemezdi kesin. Gözlerimi birkaç kez hızlıca kırpıştırdım. Nedenini söylememe gerek yoktu sanırım.

''B-Ben döneyim o zaman.''

Koşarak geldiğim yöne doğru ayaklarımı kuma daldırarak, ki zaten çaba sarf etmesem de oluyordu bu, yürümeye başladım. Aslında birkaç adım sonra Yoongi tarafından durdurulmayı beklemiştim ama durdurulmamıştım. Artık ondan yeterince uzaktaydım ve tapınak bulunduğum yerden zar zor gözüküyordu. Yoongi nasıl beni yalnız başıma çölün ortasında bırakırdı? Hani ona aittim? Çölde başıma bir şey gelebilirdi. Akrep olması bile başlı başına bir felaketti zaten.

Kendi kendime çok konuştuğumu fark edince elimle ağzımı kapattım. Deliriyordum. Çölün ortasında bir başımaydım. Yakında halüsinasyon da görmeye başlardım.

Neredeyse bir metre daha yürüdüğümde altımdaki kumun kaydığını hissetmiştim. Başta sadece kuruntu yaptığımı düşünmüştüm ama gerçekten de kum katıyordu. Ben de bataklık misali içine çekiliyordum. Bunu daha önce de yaşamıştım. Yoongi'nin tapınağına ulaştığımız ilk gün toprak tarafından çekilmiş ve kendimizi iki yarı tanrının huzurunda bulmuştuk. Belki de Yoongi beni yine bu yolla yanına alacaktı. Ama canım acımaya başladığında düşündüğüm gibi olmadığını fark ettim. Beni aşağıya çeken Yoongi değildi.

Semi-Gods of Egypt - YoonminWhere stories live. Discover now