XXII. Bölüm: Yarı Tanrı'yla Dövüş

5.2K 647 179
                                    


Neler olduğunu anlayamadan Hoseok çıkardığı mızrağı bize doğru savurmuştu. Mızrak Jungkook'un omuzunun üstünden geçip kuma saplandı. Ve bunu fark etmem birkaç dakikamı almıştım. Jungkook şaşkınlığını üzerinden atmış, Hoseok'un hamlelerinden kurtulmak için kumun üzerinde yuvarlanıyordu.

''N-Ne oluyor?''

İkisinin de beni duyduğunu sanmıyordum.

Etraf artık karanlık değildi çünkü etrafımızı saran insanların kandilleri karanlığı dağıtmıştı. Eh, bir yarı tanrının bir insanla kavga etmesi çok sık görülen bir şey olmamalıydı. Eğer o insan Jungkook olmasaydı ben de onlar gibi heyecanla izleyebilirdim karşımdaki görüntüyü.

Omuzumdan tutan büyük el beni kalabalık izleyici kitlesinin arasına çekti hızla. Sürüklenmem yüzünden her yerim kum dolmuştu. Ve bundan şikayet bile edemiyordum. Ne olduğunu da göremiyordum bulunduğum yerden. Çünkü lanet insanların boyları benden uzundu.

''Rahat dur.''

Omuzumdaki parmaklar sıklaştığında yüzümü buruşturup kıpırdanmayı kesmiştim. Bu arada, o neden buradaydı? Yoongi'nin tarafındayken nasıl rahatlıkta Teb'de olabiliyordu? Taehyung'un Mino'nun ona ihanet ettiğini bilip bilmediğinden emin değildim ama o Horus'un oğluydu. Bilmesi gerekiyordu.

Mino beni kenara doğru çektiğinde şimdi iki metrelik yarı tanrının ayaklarının arasında sıkışıp kalmış olan arkadaşımı görebiliyordum.

''Jungkook!''

Mino beni daha sıkı tutmuştu ona doğru koşmaya çalıştığımda. Arkadaşım ezilmek üzereydi ve ben onu izlemek dışında bir şey yapamıyordum.

''Bırak beni!''

Mino oflayarak diğer eliyle de boştaki kolumu kavradı. Jungkook'un ölmesini mi istiyordu bu?

''Merak etme, ona bir şey olmayacak.''

Jungkook'un Hoseok gibi birinin karşısında hiç şansı yoktu, ne insanken ne de yarı tanrıyken. Hoseok savaşçı bir tanrıçanın çocuğuydu ve elbette annesinin özelliklerini taşıyordu. Jungkook'un hala hayatta olması bile mucizeydi bu durumda.

Jungkook ayaklarının arasından kaydığında Hoseok sinirle soludu. Arkasını döndüğünde Jungkook çoktan koşmaya başlamıştı. Ama nereye kaçabilirdi ki? Teb'de güvende değilsek, hiçbir yerde güvende değildik.

Hoseok mızrağını kuma saplayıp birkaç metre ötesindeki, soluk soluğa yere kapaklanmış Jungkook'a doğru yürümeye başladı.

''Bir şeyler yap!''

Mino'ya dönmüştüm ama o büyük bir dikkatle ikiliyi izliyordu. Kaşları çatılmıştı. O an etrafımızda ettim duvar örmeye başlamış olan siyah zırhlı askerleri fark etmiştim. Başta Hoseok'un askerleri olduğunu düşünmüş olsam da anında bu fikirden vazgeçmiştim. Krala ihanet eden birinin ordusu öylece başkente, Teb'e giremedi herhalde.

''Yalvarırım... bırak beni.''

''Üzgünüm, ufaklık. Seni korumam gerekiyor.''

Anubis'in oğlunun neden beni koruması gerektiğini bilmiyordum ve Hoseok'un neden Jungkook'a saldırdığını da.

Pekala, Hoseok Taehyung'u seviyordu ve Taehyung da Jungkook'la ilgileniyordu. Hoseok'un Taehyung'u kıskanması doğaldı ama Jungkook'a saldırması? Bu çok, çocukça demeyeceğim çünkü çocukları severim, aptalcaydı. Gerçekten. Sırf Taehyung ondan hoşlanıyor diye Jungkook'a düşman mı olması gerekiyordu? İlla saldıracaksa birine bu kişi Taehyung olmalıydı, kendini Kore'nin en yakışıklı erkeği sanan aptal arkadaşım değil.

Semi-Gods of Egypt - YoonminWhere stories live. Discover now