IX. Bölüm: Beklenmedik Misafir

5.8K 740 341
                                    


''Hava güzel.'' dedi Jungkook, pencereden dışarı bakarken.

''O sesler de ne?''

''Nil'in dolmasını kutlamak için şenlik yapılır. Buna hazırlanıyorlar.''

Edfu'daki üçüncü günümüzdü. İki gün boyunca son derece iyi muamele görmüştük burada. İstediğimiz yiyecekleri yiyebiliyorduk. Jungkook'un yüzündeki morluklar iyileşmişti hekimin verdiği merhem sayesinde. Ve ben de, omuzumdaki ağrı dışında tamamen iyiydim. Bundan kimseye, Jungkook'a bile söz etmemiştim. Çünkü daha fazla dikkati üzerime çekmek istemezdim. Bunlar olurken de bir yandan tapınağın yasak odalarına bile girmeye çalışmıştık gözü bulabilmek için. Bu bayağı zahmetli ve yorucu bir işti. Çünkü tapınağın her yerinde askerler ve görevliler vardı. Onlara görünmeden bir yere girip çıkmak büyük bir uğraş gerektiriyordu. Ama Kutsal Alan denilen sadece firavunların ve din adamlarının girdiği alana bile girmiştim. Ben, Park Jimin.

Birkaç odaya daha girmiştim ama bunların birinde akreplerle ve yılanlarla dolu bir havuz olduğu için çabucak geri çıkmıştım. Bir tapınakta böyle hayvanların ne işi vardı, bilmiyordum. Ve açıkcası umrumda da değildi.

''Bahçeye çıkmak ister misin?'' dedim giyinmeyi bitirdiğimde.

Üzerimde çağa uygun ketenden bir kıyafet vardı. Ve hala pantolonsuz gezmeye alışamamıştım. Bu biraz... utandırıyordu.

''Hayır, burada kalacağım biraz daha.''

Bugün keyifsizdi. Gözü bulamayacağımızdan ve öleceğim için endişeleniyordu. Ölmeyecektim. Hele de böyle bir devirde kesinlikle ölmeyecektim.

''Tamam öyleyse. Ben gidiyorum.''

Bir şey söylemesini beklemeden dışarı çıktığımda arkamdan ''Beladan uzak dur.'' diye bağırmıştı. Güldüm.

Hizmetçiler, daha çok köleler, kucaklarındaki eşyaları bir yerden bir yere taşımakla meşguldü. Her ne kadar onlara üzülsem de elimden bir şey gelmezdi. Başka bir çağdan gelmiş, kendisinden küçüklerle bile başa çıkamayan biri koskoca tanrılara nasıl kafa tutabilirdi? Yanımdan geçenlere gülümseyerek bahçenin köşesinde kalan çardağa
gidip oturdum. İki günde kimse bizimle konuşmamıştı. Jungkook'u Taehyung'a arasında geçenler yüzünden, beni de Seth'in oğluyla anlaşma yaptığım için sevmiyorlardı.

''Eğleniyor musun?''

Tanıdık sesle irkildim.

''S-Sen-Senin burada-''

''Burada olmamam gerekiyordu, değil mi? Bana yasak olan topraklardayım. Sırf aptal bir insanın bana ihanet etmesi yüzünden.''

Yüzünü kapattığı örtüden sadece siyah gözlüleri gözüküyordu. Ve o siyah gözler öfkeyle parlıyordu. Ölecektim. Ait olmadığım bir zamanda ölüp köpek benzetmesi yaptığım tanrıyla muhattap olmak zorunda kalacaktım.

''Ben sana ihanet etmedim.'' dedim zar zor, kekelemediğim için mutluydum.

Uzanıp omzumu kavradı. Acıyla bağırmamak için dişlerimi sıkmak zorunda kalmıştım. Dövmem kavruluyor, kemiklerim kırılıyır gibiydi. Parmakları gevşeyince rahat bir nefes aldım. Biraz daha sıksaydı omzumu çığlık atıp ikimizin de fark edilmesini sağlayacaktım ki bu hiç iyi olmazdı.

''Başıma bela açtın, insan.''

''L-Lütfen.''

Omuzumu bırakmadan beni kendine çekti.

''Beni hayal kırıklığına uğrattın, Jimin.''

İlk defa ismim onun dudaklarından çıkmıştı. Ve itiraf etmeliydim ki, tuhaf konuşmasından mıdır bilmem, fazlasıyla çekici gelmişti bana.

Semi-Gods of Egypt - YoonminWhere stories live. Discover now