12. BÖLÜM

4.4K 309 31
                                    

YİĞİT TÜRKOĞLU'NUN ANLATIMIYLA: 

       Aslan'ın sorgusunun ardından toplantı yapmıştık. Benim aklımda sadece Ada'yı tehtid ettiği kısım kalmıştı. Böyle bir şeye asla izin vermezdik ama bu piçlerin ne yapacağı belli olmazdı. Ada'yı gördüğüm, tanıdığım her gün daha da hayran oluyordum. Bir insan nasıl her yönüyle mükemmel olabilirdi?

"HOP! Daldın yine." düşüncelerimi Aybars'ın sitemi böldü.

"Öyle genel olarak düşünüyorum. Bu Aslan denen herifin bu kadar rahat olması normal değil. Bir şeyler karıştırıyor. Umarım canımızı yakmaz." dedim düşünceli bir şekilde. Eğer kaçma planı varsa bunu nakledilirken yapma ihtimali çok yüksekti.

"Zaten destek ekiple gidecek. Kaçamaz. Seni tek düşündüren bu değil heralde." dedi Aybars. Güldüm. Beni iyi tanıyordu.

"Ada hakkında söylediklerine kafam takıldı. Ada ciddiye almadı ama bunların sağı solu belli olmaz."

"Oğlum kız askeriyede oturuyor. Timiyle sürekli beraber. Zaten kendi de zehir gibi. Ona bir şey yapamazlar merak etme sen. Görmedin mi bugün bakışlarıyla Zafer salağının ağzına sıçtı." dedi gülerek. Haklıydı. Bugün görev sonrası Zafer'i resmen bakışlarıyla dövmüştü. O anlar aklıma gelince gülmeye başladım.

"Zafer'e iyi oluyor. Ciddiye almıyordu görsün bakalım şimdi. O salak zaten daha girişte Ada'ya zorla diz çöktürünce yedi ilk boku." dedim. Kafasını salladı Aybars.

"Hakikaten. Orda da operasyonu siktir edip bizimkini dövecek sandım."

"Yapardı vallaha." dedim iç çekerek. Biraz daha konuştuktan sonra yorgun olduğumuz için erkenden uyumuştuk.

    Sabah karargaha gittiğimizde Hür Timinin görevde olduğunu öğrendik. Küçük bir silah ticaretine baskına gitmişler. Allah yardımcıları olsundu. Küçük de olsa görev görevdi, her şey olabilirdi. İçtima sonrası dinlenme odasındayken içeriye albay postası girdi.

"Er Hüseyin Seven, Urfa. Emredin komutanım!"

"Ne oldu yine Hüseyin?" dedim.

"Konutanım albay acil Sancak timini çağırdı." dedi. Kafamı sallayıp ayağa kalktım. Hızlı adımlarla toplantı odasına yürürken albayın sesini duydum.

"Yüzbaşı Yiğit!" dedi bağırarak. Hemen arkamı dönüp esas duruşa geçtim.

"Kıdemli yüzbaşı Yiğit Türkoğlu. Emredin komutanım!"

"Aslan'ı götüren araç pusuya düşmüş! Hemen çıkın. Çabuk!" dedi sinirle. Duyduklarımla gerilsem de beklemeden silahlarımızı alıp yola çıktık.

"Komutanım belirtilen konuma yaklaşıyoruz ama..." dedi Hasan. Benim de dikkatimi çekmişti. Ne bir silah sesi vardı ne de bir hareketlilik.

"Sıkıntı var hazırlıklı olun." dedim time. Umarım yaralımız yoktur diye geçiriyordum içimden. Bu sessizlik normal değildi.

"Araç burda. Kimse yok." dedi Hasan.

"Yerdeki..." Aybars gözlerini kısıp cümlesini tamamlayacakken Burak bağırdı. Anlaşılan geç kalmıştık.

"KOMUTANIM!" hemen kapıyı açtım.

"İnin!" dedim. Araba ani bir hareketle durdu. Biz aracın içinden tam göremesek de Burak en net görenlerden biriydi ve bu kadar panik yaptıysa demek ki korktuğumuz başımıza gelmişti. Beklemeden açılan kapıdan inip büyük adımlarla ilerledim. Askeri araç delik deşik olmuştu. Bir asker asfaltın üzerinde yerde yatıyordu. Diğer 3 kişiyi ilk bakışta görememiş olmak beni daha da germişti.

GÖREVWhere stories live. Discover now