31. BÖLÜM

2.6K 236 15
                                    

Dün Yiğit'in yanında kalmıştım. Bana gerçekten iyi geliyordu. Bütün gece ordan burdan konuşup kafa dağıtmıştık. Sabah taburcu edilince onu eve bırakıp karargaha geçmiştim. Bugün sorguya Aslan Meriç'in yanında olduğum süre boyunca yaşadıklarım için girecektim. Bana özel bir şey değildi. Esirlerin taraf değiştirip değiştirmediğini anlamak için yapılıyordu. Olayları eksiksiz anlatacaktım ki zaten Aslan'ın yanındaki istihbarat uzmanıyla söylediklerimiz örtüşürse bir sorun çıkmazdı.

"Ada sakin ol. Bir şey olursa ben geleceğim. Sen çok düşünmeden anlat. Hemen camın arkasındayım unutma." diyerek yüzüncü kere beni uyaran Oğuz benden daha stresliydi. Doktorla konuşmuştuk ve bu durum devam ederse panik atak tehşisi koyacağını söylemişti. Bu da mesleğimi çok kötü etkileyeceği için bir psikologla görüşme ayarlamıştık. Tim panik halindeydi çünkü ben gidersem ya da sahadan alınırsam yüksek ihtimalle onlar da dağılırdı. 

"Bak tam burdayım." dedi Oğuz camın önünde durarark. 

"Tamam." dedim ve sıkıntılı bir nefes verdim. İçerde MİT personellerinden oluşan bir kurul vardı ve onların önünde iki gündür yaşadığım şeylerin bir benzerini yaşamak en son isteğim bile değildi. Daha fazla beklersem stres olacağımı fark edip kapıyı açtım ve içeriye girdim. 

"Buyrun." dedi ve masanın ucundaki sandalyeyi işaret etti içerideki üç adamdan esmer olan. Baş selamı verip oturdum. 

"Öncelikle isim, soyisim, rütbe alalım." 

"Ada Görgülü, yüzbaşı." dedim. Masanın en sağında oturan bilgisayara yazmaya başladı. 

"Geçmiş olsun yüzbaşım. Zor şeyler yaşamışsınız." dedi esmer olan. Sadece o konuşacaktı anlaşılan. 

"Maalesef öyle oldu." dedim. Kendimi birazdan yaşayacağım çapraz sorguya hazırlamaya çalışıyordum. Büyük bir baskı kuracaklardı ama ben sakin olacaktım. Sakinliğimi koruyacaktım çünkü ben profesyoneldim(!)

Elindeki dosyadan bir kağıt çıkardı ve göz gezdirdi. Sanırım hastane raporlarıma bakıyordu. Bir süre kağıda baktıktan sonra kağıdı benim görebileceğim şekilde masaya koydu. Üzerinde yaralarımın fotoğrafları olan detaylı hastane raporuydu. Kağıda odaklanmadan gözlerimi kaçırdım.

"Isıtılmış metalin temasıyla oluşan izler." dedi düşünceli bir şekilde. Dişlerimi sıktım ve kafamı salladım. 

"Can yakıcı olmalı. Bir de göğsünüzdeki 18 santimetrelik kesiği unutmamak lazım." sert davranıyordu oysaki daha yeni başlamıştık. Bu adamı çok mu aramışlardı acaba? Bu kadar acımasız yaklaşması doğru muydu? Zaten zor bir süreçten geçiyordum.

"Sırtına geç." 

Hayır kesinlikle şu anda olmazdı. Masanın üzerindeki pet şişeye uzandım ve elime aldım

"Bayılacak." 

Titreyen ellerimle suyu açtım ve bir yudum aldım. Kendime gelmem gerekiyordu. Nefeslerim sıklaştı.

"Ölmesin yeter." 

"Yüzbaşım?" diyen adamla derin bir nefes alıp gülümsemeye çalıştım. 

"Evet. Canım epey yandı." dedim. Kaşları havalandı. Bu cevabı vermemem gerekiyordu ama umrumda değildi. 

"Kesik mi daha çok canınızı yaktı yoksa dağlanmak mı?" dedi rahat bir tavırla. Güldüm. 

"Yan koltuktaki komutanımın şehit haberini almak. En çok bu canımı yaktı." dedim kendimden emin bir şekilde. Yaşadıklarım zihnimin içinde dönerken gözlerim doldu. 

GÖREVWhere stories live. Discover now