26. BÖLÜM

2.6K 239 44
                                    

Allah'ın cezamızı verdiğini düşündüğüm, her şeyin üst üste geldiği günlerin üzerinden yaklaşık bir ay geçmişti.

Sancak timi ilk başlarda çok etkilenmiş, aralarında anlaşmazlıklar çıkmıştı. Hepimiz gelen bakanlık personeli ve MİT üyeleri tarafından sorguya alınırken Caner ve Burak aynı evde yaşadıkları için fazladan sorgulanmıştı. Bir başka konu ise Caner'in ve Burak'ın Zafer eve girip çıkarken uyanmamasıydı ama Zafer sorgusunda Enes'i öldürdüğü gün Caner'in ve Burak'ın yemeğine uyku ilacını koyduğunu itiraf etmişti. Bunun üzerine kan testine giden ikilinin de sonuçlarında bu durum ortaya çıkmış soru işaretleri ve şüpheler ortadan kalkmıştı.

Biz de Zafer'e ufak bir hoşçakal partisi(!) düzenlemiş onu iyi bir şekilde uğurlamıştık. Hayatı boyunca unutmayacağı anları ona bizzat ben yaşatmıştım.

ZAFER'İN SORGUSUNDAN SONRA

Zafer'in tutulduğu yere yavaş adımlarla yaklaşırken diğerleri kapıda bekliyordu. Ben öncelik rica etmiştim. Ona gitmeden hem fiziksel hem psikolojik hasar bırakmak istiyordum. Bodrumun beton zeminine çarpan postallarımın sesi, sert adımlarım da işin içine eklenince boş duvarlarda yankı yapıyordu. Zafer ağlamaktan şişmiş gözlerini bana çevirince anlık olarak yaşadığı korkuyu yakından görme fırsatım olmuştu. Ritmik bir şekilde attığım adımlarımı tam önünde durdurdum.

"Burda küçük aslancığın bir arkadaşı varmış. Kendini kurt sanan küçük ve hain bir itcik." dedim alayla. Zafer sert bir şekilde yutkunurken korkusu katlanarak büyümüştü. Bunu yüzünün her bir noktasında fark etmek mümkündü.

"Naber kuçu kuçu." dedim kaşlarımı kaldırarak.

"Siktir git Ada!" diye bağıran Zafer'in sesi bodrumda yankı yapmıştı.

"Havlama. Sakin ol. Sana bir kurt nasıl olunur onu öğreteceğim. Hem belki kendini aslan sanan o pisiye de bizden uzak durması gerektiğini iletirsin gittiğin yerde." dedim ve ani bir hareketle boğazından tutup kaldırdım. Nefesi kesilirken gözleri büyüdü. Boğazını bırakmadan saçlarından tuttum ve kafasını duvara vurdum. Yüzü aldığı ilk darbenin sertliğiyle dağılırken saçlarına asılarak yüzünü yüzüme yaklaştırdım.

"Bana bak it. Bu yüze iyi bak. Bana deli asena derler ve en çok bilinen özelliğim vatan hainlerine yaşattıklarım." dedim soğuk bir sesle. Bacağımdaki kasaturayı kılıfından çıkarıp omzuna sapladım.

"AH! BIRAK ALLAH'IN BELASI! AH!" Zafer çırpınıyordu ama bütün çabaları boşunaydı. Kasaturamı çıkarıp Zafer'in üzerine sildikten sonra tekrar kılıfa soktum.

"Yok dur! Daha bela olmadım!" diyerek kendimden uzaklaştırdım ve tekrar kafasını duvara vurup bıraktım. Bu sefer daha sert vurmuştum. Öyle asılmıştım ki saçları elimde kalmıştı. Zafer yere düşmemiş resmen yığılmıştı. Ben sinirle karnına bir tekme atınca bacaklarını kendine çekti. Yüzünün sağ tarafı ciddi şekilde yarılmıştı. Tahminimce 20 dikişle ancak toparlanırdı. O da belki.

"Anladın mı lan kim olduğumu?!" diye bağırdım. O yerde kafasını tutmuş inliyordu.

"Ben ihaneti affetmem! Ben askerime silah doğrultanı affetmem Zafer Karakaş!" dedim bağırarak. Öyle bir bağırmıştım ki sesim duvarlara çarpıp kulaklarıma ulaşınca ben bile rahatsız olmuştum. Zafer tepki vermeyince bir dizimin üzerine çöküp ensesinden tutup kaldırdım ve başını az önce suratından ve omzundan akıp yerde biriken kan gölüne eğdim.

"BENİM ASKERİMİN KANINI AKITANA BEN ACIMAM! YALA LAN!" Zafer korkudan titremeye başlarken kafasını sağa sola salladı. Başını biraz daha eğdim. Artık burnu kendi kanınından oluşan gölün içindeydi.

GÖREVWhere stories live. Discover now