17. BÖLÜM

3.6K 266 49
                                    

YİĞİT TÜRKOĞLU'NUN ANLATIMIYLA

Uzun zamanın ardından annemi rüyamda görmüştüm. Gülümseyerek yanıma geldikten sonra bana yaklaşıp ellerimi tutmuştu. Bir süre yüzüme bakıp bana 'Sen hep tek kalacaksın oğlum. Annen bile seni sevmedi, şimdi tanımadığın bir kadından sevgi bekliyorsun.' diyip beni bir uçurumun kenarına götürmüştü. Bizden uzakta bir kadın vardı. Beyaz elbisesinin boynundan aşağısı kanla kaplanmıştı. Koyu kumral saçları rüzgarla savrulurken bize döndü. Ada uçurumun kenarındaydı. Yanımdaydı ama elimi uzatıp onu o uçurumun kenarından alamıyordum. Üzerindeki kanlar elbisesinin eteklerinden damlarken kendini uçurumdan aşağıya bıraktı. Çırpındım. Bağırdım, tutmaya çalıştım ama tutamadım.

Ter içinde, nefes nefese uyanmıştım. Belki kendime gelmeme yardımcı olur diye kendimi soğuk suyun altına atmıştım ama daha çok boğulmuştum. Düşünmemeye çalışsam da içim içimi kemirmeye devam etmişti.

"Kardeşim iyi misin?" diyen Aybarsla daldığım düşüncelerden çıktım.

"İyiyim." dedim. Tek kaşını kaldırıp bana baktı.

"Yiğit?"

"İyiyim Aybars!" dedim. Konuşmak istemiyordum.

"Tamam! Tamam iyisin de 20 dakikadır çayını çatalla karıştırıyorsun!" dedi. Elimdeki bardağa baktım. İçinde çatal vardı. Çatalı çıkarıp masaya bıraktım ve yüzümü ellerimin arasına aldım.

"Sadece saçma bir rüya!" dedim kendi kendime.

"Hadi gidelim. Biraz temiz hava ve spor sana iyi gelir." diyerek yerinden kalktı Aybars. Kafamı sallayıp ben de kalktım.

İçtimayı biraz fazla yapmıştık ama spor iyi gelmişti. En azından artık durup durup düşünmüyordum. Dinlenme odasında otururken görev çıkmıştı.

Öğretmeni bulmuştuk. Çok şükür durumu da iyiydi ama etraf çok sakin olduğu için köyü kontrol edip öyle çıkmak istemiştim. Bize gelen bilgiye göre teröristlerin burda olması gerekiyordu ama kimse yoktu. Bu durumda iki seçenek vardı. Ya içerideki adamımız haindi ya da yakalanmıştı. İki ihtimal de birbirinden kötüydü.

     İlk evleri kontrol etmiştik ama düşündüğümüz gibi hiçbir şey yoktu. Beni tek düşündüren bölgede sinyalin zayıf olmasıydı. Burada sinyal kesici kullanıyorlarsa yakınlarda olabilirlerdi.

"Aybars ve Akif sizde durumlar nasıl?" dedim.

"Stabil." dedi Aybars.

"Ortalık sakinliğini koruyor." dedi Akif. Sıkıntılı bir nefes verdim. Yüreğimi biri sıkıyormuş gibi hissediyordum. Sanki ruhum bedenime sığmıyordu. Ben kendime gelmeye çalışırken kulaklıktan Aybars'ın endişeli sesi duyuldu.

"ADA! ADA KOMUTANIM ÇIKIN ORDAN!" sesindeki pürüz artmıştı. Burdalardı. Bizi izliyorlardı ve biz onları göremiyorduk. Ama benim kafamdaki tek soru Aybars gibi soğuk kanlı bir insanı bu kadar paniğe sürükleyen durumun ne olduğuydu.

"ADA ÇIK!" bir ikaz da Akif'ten gelmişti ama Ada'dan ses yoktu.

"Noluyor?!" dedim.

"KESKİN NİŞANCI VAR!" Aybars'ın söylediği şeyi duyduğum gibi Ada'nın olduğu tarafa koşmaya başladım. Telsizden Ada'ya seslenmeye çalışıyordum ama beni duymuyordu. Kalbim deli gibi atarken koştukça yol kısalmak yerine uzuyormuş gibi geliyordu.

Karşıda Ada'yı görüyordum, sırtında tam kalbinin hizasındaki kırmızı lazer ışığı bütün dünyamı başıma yıkabilecek kadar tehlikeliydi. Ada evin kapısından bir iki adım uzaklaştı ve arkasını döndü.

GÖREVHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin