24. BÖLÜM

2.4K 238 31
                                    

YİĞİT TÜRKOĞLU'NUN ANLATIMIYLA

Hayatımda gördüğüm, girdiğim, yaptığım sorgulara kıyasla Ada'nın sorgu yöntemi ve bu konudaki başarısı beni her seferinde biraz daha şoka sokuyordu. İnsan psikolojisini öyle iyi biliyordu ki Ada'nın sorgusuna maruz kalmak bir teröristin başına gelebilecek en kötü şeylerdendi. 

Enes Kılıç'ın sorguda söylediği şeyden sonra Ada'nın bakışları bile değişmişti. Bu piçin dediğine de güven olmazdı ama çok büyük psikolojik baskı altındaydı ve o esnada yalan söyleyecek durumda değildi. Sadece yalan söylüyor olmasını umuyordum aksi takdirde timlerden birinde hain var demekti. Hür timinde olma olasılığının neredeyse sıfır olduğunu düşünürsek geriye kalan seçenek beni daha da dehşete düşürüyordu çünkü benim timimden biri hainse ve o hain yüzünden birinin başına bir şey gelirse kendimi affetmezdim. Tim komutanı olarak çok daha dikkatli olmam lazımdı. Aklımda hiçbir isim yoktu. Hepsiyle uzun zamandır çalışıyordum ve böyle bir şeyi konduramıyordum. 

Düşünmekten bütün gece uyuyamamış sürekli sağa sola dönüp durduğum için de çarşafa dolanmıştım. Söylene söylene sinirle yerimden kaltım ve yatağı düzelttim. Asker olunca düzen takıntısı otomatik olarak yükleniyordu.

Gidip elimi yüzümü yıkadıktan sonra kendime bir kahve yaptım ve balkona çıkıp oturdum. Saat 3 buçuğu geçmişti. Herkesten ve her şeyden şüphe eder hale gelmişken sıkıntıyla bir sigara yaktım. 

Aybarsla 7/24 beraberdik, onun olma olasılığı benim gözümde sıfırdı. Bunu yapacak, onlarla iletişime geçecek zamanı bile yoktu bir kere. Geriye Hasan, Caner, Zafer ve Burak kalıyordu. Hasan da olamazdı. O çok sakin bir insandı. Ben kafamda Hasan şıkkını da elerken bahçede bir hareketlilik oldu. Lojmanın dışında bir taksi durdu ve içinden siyah giyimli biri indi. Üzerindeki siyah kapşonlu yüzünü kapattığı için göremiyordum. Altında çok bol bir eşofman ve ağustos sıcağına rağmen şişme bir mont vardı ve hızlı adımlarla bahçeye girmişti. Aklıma gelen ilk düşünce lojmana saldırı yapılması olurken yerimden kalkıp odama gittim ve silahımı aldım. Aybars'ı uyandırmak ve uyandırmamak arasında kalırken duyduğum anahtar sesiyle buz kestim. 

Elimde silahla sessiz ama hızlı adımlarla sokak kapısına yaklaşıp delikten baktım ama gördüğüm tek şey az önce bahçedeki adamın karşı daireye girmesi ve sessizce kapıyı kapatması oldu. O kadar hızlı yapmıştı ki kapıyı açıp müdehale bile edememiştim. Ben şokla olduğum yerde kalakalırken aklımda tek bir düşünce vardı. Caner, Burak ve Zafer. Karşı dairede yaşayan üçlüden biri. Tek ümidim içeriye girenin hırsız olmasıydı. Ama değildi. 10 dakika kadar beklemiştim ve içeriden hiç ses çıkmamıştı. Kafayı yemek üzereydim. Aklıma gelen ilk şeyi yapıp Aybars'ı uyandırdım. 

"Aybars çabuk kalk lan! Çabuk!" 

"Noluyor lan?!" dedi Aybars yerinden kalkıp gözlerini ovuşturarak.

"Kalk açıklayacağım! Benimle geliyorsun ve karşı daireye gidiyoruz." dedim. Anlamaz gözlerle bana bakınca daha fazla vakit kaybetmemek için kalktım. Aybars da kalkıp peşimden gelince durup ona döndüm. 

"Silahını al." dedim. Dehşetle bana baktı. 

"Açıklayacağım dedim sana! Al şu sikik silahı ve sadece gel!" dedim sinirle. Sinirden ellerim uyuşmaya başlamıştı. Biraz sonra karşılaşabilecek olduğum şeylere hiç hazırlıklı değildim sanırım. 

Aybars da silahını alınca beklemeden evden çıktım ve karşı dairenin kapısını çalmaya başladım. Daha doğrusu yumruklamaya başladım. Umarım bir şey çıkmazdı da rezil olurdum. Yaklaşık bir dakika geçmişti ve kapı açılmamıştı! 

GÖREVWhere stories live. Discover now