18. BÖLÜM

3.4K 247 39
                                    

Uyku ve uyanıklık arasında gidip geliyordum. Sesler duyuyordum. Ritmik ama bir o kadar da rahatsız edici. Gözlerimi açmaya çalışıp başarısız olmuştum. Vücudumda bir ağırlık vardı. Parmaklarımı oynatmak bile şu an için güçtü. Ortamdaki sesler netleşirken gözlerimi biraz araladım. Neyseki bunu başarmıştım. Bir süre durup düşündüm. En son vurulduğumu hatırlayınca gözlerimi biraz daha açtım. Evet. Beyaz bir hastane odası. Bir sürü kablo. Sargı bezleri, ağrı, nefes darlığı! Bu seneryo çok tanıdıktı. Gerçi ilk defa böylesine ağır yaralanmıştım. Ben kendime gelmeye çalışırken odanın kapısı açıldı.

"Ada hanım günaydın!" dedi doktor olduğunu düşündüğüm adam. Bu niye bu kadar sevinmişti?

"Nasıl hissediyorsunuz?" dedi doktor. Gözlerimi kapatıp açtım ve hafifçe başımı salladım. Konuşacak gücüm yoktu. Çok halsizdim.

"5 gündür uyanmanızı bekliyoruz. Vallahi ben bu kalabalığı kovmaktan yoruldum ama onlar gitmiyor. Ne çok seveniniz var!" dedi sol tarafı eliyle işaret ederek. Başımı sol tarafa çevirdim. Annem, babam, tim ve Yiğit buraydı. Bunlar 5 gündür burada mıyıdı?! Hepsi heyecanla bana bakarken gülümsedim.

"Halsizlik normal. Zor bir ameliyat geçirdiniz ve 5 gündür uyuyorsunuz. Kendinizi yormayın. Sizi birazdan normal odaya alacağız." dedi doktor.

"Teşekkürler." dedim. Bu ses benden mi çıkmıştı?! 5 gündür uyuduğum için konuşma becerilerimi galiba kaybetmiştim! Doktor gülmeye başladı.

"Görevimiz Ada hanım." dedi gülerek. Bu da çok enerjikti ve şu an sinirimi bozuyordu. Doktor odadan çıktıktan sonra gözlerimi daha fazla açık tutamayıp tekrar uyudum.

"Ya ne uykucuymuş bu da!" dedi Emre. Uyanmıştım ama gözlerimi açmamıştım.

"Vallaha ya! Uyansın artık. Ada uyanana kadar Beril evlenecek!" dedi Oğuz. Bu hala Beril mi diyordu benim başımda?! Elimde bir el hissedince gözlerimi araladım.

"UYANIYOR!" diye resmen çığlık attı Oğuz. Sefa kafasına vurdu.

"Bağırmasana oğlum kızın başında!"

"Susun!" dedim sitemle. Acilen su içmem lazımdı yoksa susuzluktan ölecektim.

"Ada iyi misin? Ağrın var mı? Bir şey ister misin?" dedi Yiğit arka arkaya.

"Su istiyorum." dedim. O sırada biri su uzatınca kafamı çevirdim. Babam elindeki suyu bana içirdi yavaşça. Yutkunmak bile canımı yakmıştı.

"Bu kadar kalabalık olmamız doğru mu?" dedi Eren.

"Sağlıkçı sensin oğlum biz nerden bilelim." dedi Akif. Eren bir süre düşündü.

"Eren neyi düşünüyorsun Allah aşkına?! Çıkın bakıyım kızımı rahat bırakın." dedi babam sinirle.

"Ama Kerim amca o bizim komutanımız. Siz çıkın." dedi Oğuz. Harbiden salaktı.

"ASKER!" babamın bağırmasıyla Oğuz koşarak odadan çıkmıştı.

"Geçmiş olsun komutanım biz daha müsait bir zamanda geliriz!" diye söylene söylene çıktı diğerlerleri.

"Asıl bu Oğuz bizim Mert'in oğlu olmalıymış. Boşboğaz herif!" dedi babam. Güldüm.

"Sen de çok üstlerine gidiyorsun hayatım. Rahat bırak çocukları." dedi annem. Babam omuz silkti. Yiğit hala odanın köşesinde bana bakıyordu.

"Yüzbaşı manzara güzel mi?" dedi babam. Ne olmuştu acaba bu adama yine her şeye kızıyordu?!

"Çok." dedi Yiğit iç çekerek. Sanırım boş bulunmuştu çünkü laf ağzından çıktıktan sonra bir anda kendine geldi.

GÖREVWhere stories live. Discover now