BİRİNCİ BÖLÜM

6.1K 630 382
                                    

Avoca Kasabası
LEINSTER - İRLANDA

11 Temmuz 2016

JASEN

Oturduğum nehrin kenarında başımı kaldırıp gökyüzüne baktığımda, yıldızların yavaş yavaş yerlerini almaya başladıklarını gördüm. Ve bir kez daha mest olmuşçasına bu manzarayı izledim. Eskiden de sık sık kendimi gökyüzünü izlerken bulurdum, fakat burada her şey çok daha parlak ve gerçekçiydi. İnsanı kolaylıkla etkisi altına alabiliyordu.

Kolumdaki saat, geride bıraktığımız dakikayla birlikte, tam tamına kırk sekiz saattir Eski Dünya'da olduğumuzu gösteriyordu. Tıpkı şimdi olduğu gibi, iki gün önce, gece vakti buraya ayak basmıştık. Düşününce, hâlâ bu olanlara inanamıyordum. Doğrusu biri çıkıp da bunun bize yapılan bir şaka olduğunu falan söylerse, hiç de şaşırmazdım. Bu şu anda garip karşılanacak bir şey değildi çünkü.

Hem ayrıca, Viisas ve geride kalanlardan da henüz bir haber yoktu. Bizim arkamızdan hemen geleceklerini söylemişti fakat şimdiye kadar gelen bir kişi bile olmamıştı. Başka bir yere mi gitmişlerdi yoksa? Dünya büyük bir gezegendi ve üzerindeki 195 ülke göz önüne alınınca, bu pek de imkânsız bir şey sayılmazdı, öyle değil mi? Neyse, nasıl olsa yakında bir haber alırdık, şimdi bir de bunu kendime dert edinmenin sırası değildi.

Suyun yatıştırıcı sesi, suskun gecede tabiatın gizli bilgilerini paylaşmak ister gibi, ısrarla aynı tonlarda duyulmaya devam ediyordu. Burasının iki nehrin birleşim yeri olduğunu öğrendiğimde fazlasıyla heyecanlanmıştım, lâkin bu duyguyu yalnızca kendim için değil, Cyra için de hissetmiştim çünkü eminim o da şu anda burada olsa, benimle aynı şeyi düşünürdü.

Ama değildi...

İki gündür hiçbir hareket gözleyememiştik onda. Hâlen baygındı ve ben geçen her dakikayla birlikte daha da endişelenmeye başlıyordum. Bu yüzden yanında beklemek yerine kendimi dışarıya atmıştım. Zira beni çileden çıkaran hisler, yanımda bulunan diğer kişilere de bulaşıyordu ve öyle olduğu anlarda her birimiz bambaşka bireylere dönüşüyorduk.

Ne var ki uzun süre ayrı kalamıyordum ondan. Yanında olmadığım her an, başına kötü bir şeyin gelebilecek olması ihtimali, beni kıvrandırıp duruyordu. Olumsuz düşünmek istemiyordum fakat git gide karanlığa doğru çekildiğimin de farkındaydım.

Cyra olmadan o kuytu, kasvetli dehlizlerden çıkıp kurtulamazdım. O yoksa ben de içine girdiğim bilinmezliklerde kaybolup gidecektim.

Gözlerimin önünde buğulu şekiller oluşmaya başladığında, derin bir iç çekip ellerimi gözlerime bastırdım. Suratıma dokunduğum anda sakallarımın uzamış olduğunu anladım ve yüzümü kırıştırdım. Henüz kendime bakacak kadar rahat hissetmemiştim. Lâkin bir ara tıraş olmayı denemeliydim zira Cyra uyandığında karşısında beni böyle bulmamalıydı. O her zaman beni güçlü ve sarsılmaz biri olarak görmüştü, şimdiki perişanlığımı asla bana yakıştıramazdı.

Bir - iki tane çakıl taşını alıp ayağa kalktım ve kıyıya doğru adımlayıp nehre doğru atmaya başladım. Buraya ilk kez önceki sabah gelmiştim ama o sıralarda etraf kalabalıktı. Çevrede söylenenlerden anladığım kadarıyla, turistlerin uğrak noktalarından biri de burasıydı. O yüzden geç saatlerde gelmenin daha doğru olacağını düşünüp geri dönmüştüm.

Avucumdaki taşlar bittiğinde, yenilerini almak için harekete geçtim ve o anda ağaçların arasından gelen bir sese kulak kesildim. Birisi hızla bana doğru yaklaşıyordu, kırılan dal parçalarının çıtırtısını duyabiliyordum.

Az sonra bir karaltı görüş alanıma girdi ve hemen akabinde de onun Gaton olduğunu anladım.

Başına doğru eğilen bir dalı tutup geçerken gözleri beni buldu.

KUSURSUZ #2- Eski DünyaTempat cerita menjadi hidup. Temukan sekarang