BEŞİNCİ BÖLÜM

3.9K 482 332
                                    

Yaklaşık bir saat sonra, civarda bulunan diğer Rhilinler, Lymnler ve sıradanlar da bizim konakladığımız evin bahçesinde toplanmışlardı. Neyse ki gözden uzak bir yerdeydik, yoksa bu kadar kalabalığı bir arada gören insanlara nasıl olup da akla uygun açıklamalar yapabilirdik, bilmiyordum. Birden bire türeyen bir topluluktuk ne de olsa. Yerli halkın hem ilgisini çekiyor, hem de olası bir ters durumda ilk akla gelen, kuşku duyulan kişiler oluyorduk.

Akşam olmak üzereydi. Gökyüzüne kavuniçi ve pembe tonlarındaki renkler hâkimdi. Ilık, hafif de bir esinti vardı ve saçlarım uçuşurken, daha önce hiçbir yerde hissetmediğim ferahlık ve tazelik hissine kapılmıştım. Hayat daha canlı ve daha spontaneydi ama çok daha ilgi çekiciydi burada.

Birkaç kişi arka tarafımızdaki devasa ağaçlara kocaman bir salıncak kurmuştu ve çocuklar orada zamanlarını geçirirken, biz de son yaşanan olayların bir durum değerlendirmesini yapmak için bir araya gelmiştik.

Rhilinlerin ve Lymnlerin lidersiz oluşları, onları herhangi bir karar alma noktasında biraz zorda bırakıyordu. Kendi aralarında konuşuyorlar ama bir sonuca varamıyorlardı. Sıradanlar ise daha çok bu lidersiz iki gruptan medet umuyorlardı. Öncelikle onların vereceği hükmü duymaya ihtiyaçları varmış gibi davranıyorlardı. Salthon bile sessizdi, çekildiği köşesinde bakışlarını ayakucuna indirmiş, artık her ne düşünüyorsa, bunu dile getirmeye pek hazır değilmiş gibi görünüyordu.

Sessizce etrafı seyretmeye ve her bireyi analiz etmeye devam ederken, Deick'in herkesten ayrı durması dikkatimi çekti. Jasen'in direkt olarak görüş açısına girmeyeceği bir yerde bekliyordu. Onu böyle gördükçe, gerçek manada üzüldüğümü hissedebiliyordum. İstenmeyen biri olmanın nasıl bir duygu olduğunu çok iyi biliyordum çünkü.

Bir ara bakışları bizim olduğumuz yöne doğru kayınca, elimi sallayıp onu yanıma çağırdım. Bir bana, bir de hemen yanımda oturan Jasen'e kaçamak bir bakış attıktan sonra, belli belirsiz başını hayır der gibi salladı. Bunun üzerine kaşlarım çatıldı, birbirlerinden köşe bucak kaçarak - gerçi kaçma işini sadece Deick yapıyordu, Jasen hiç de o yönde bir çaba içerisine girmemişti - sorunların üstesinden gelemezlerdi. Aksine, bu aralarındaki gerilimli havanın sürekliliğini sağlıyordu.

"Şimdi Deick'i buraya getirsem, bir şey yapmazsın, değil mi?" dedim Jasen'in gözlerinin içine bakarak.

"Kafasını toprağa gömmek bence çok cazip olabilir," dedi o da alayla ama ifadesi sertleşmişti.

"Jasen," diye tıslayıp ellerimi belime yerleştirdim. "Ben çok ciddiyim ve aynı ciddiyette bir soru soruyorum sana!"

"Sence benim de şaka yapar gibi bir hâlim var mı tatlım? Aklımdan onunla ilgili neler geçiyor, bilmek istemezsin. Hani bazen kendi kendime diyorum, bu fikirlerin birini hayata geçir be oğlum, yoksa ölene dek içinde sancısı kalacak bunun. Hem kendini de rahatlatmış olacaksın."

"Sakın," dedim telaşa kapılarak. "Sakın Jasen. Lütfen ona kötü bir şey yapma. Bak, sırf ben üzülmeyeyim diye burada kalmasına da müsaade ettin. Ne olur yani biraz daha hoşgörülü olsan? Eğer burada, yanı başında kalmasına izin verdiysen, demek ki ona tahammül edebilecek kadar güçlü bir iraden var. Lütfen bunu bozacak bir harekette bulunma."

Oflayıp pufladı lâkin en sonunda başını salladı.

"Pekâlâ," sonra bakışları birden Deick'in üzerine yöneldi. İkisi göz göze geldiklerinde ortama yayılan kıvılcımları neredeyse görecektim. "Şimdi onu tutup arkamızdaki ağaçta baş aşağı sallandırsam, bu verdiğim kararı bozmama neden olur mu?"

"Buna cevap vermemi istiyor musun gerçekten?"

"Ellerini tost makinesinin arasına koysam?"

"Bir şey söylemiyorum fark ettiysen!"

KUSURSUZ #2- Eski DünyaWhere stories live. Discover now