OTUZ DOKUZUNCU BÖLÜM

1.8K 296 65
                                    

JASEN

Ellerimi ve bacaklarımı rahatlıkla hareket ettirebildiğime göre, birçoğuna kıyasla daha geniş bir koridorda olmalıydım. Hiçbir zaman klostrofobiye yenik düşenler safında yer almamıştım ancak itiraf etmek gerekirse, insana boğuluyormuş hissi veren yerler hiç de bana göre değildi. Bir de buna mevcut fiziki yapım eklenince, sanırım çoğu kişiden çok daha çabuk bir şekilde bana bunaltılar geliyordu.

Neyse ki şu an endişe duymama gerek yoktu. İlerideki açıklıktan anladığım kadarıyla kısa bir süre sonra geniş bir odaya çıkacaktım.

Adımlarımı hızlandırıp nihayet hedeflediğim yere ulaştığımda, hiç vakit kaybetmeden kiliseye doğru giden yola saptım ve diğerleriyle buluşmak için acele ettim. Akşama kadar bütün tünelleri ve galerileri ezberlemek zorundaydık. Mutasyonlar bu konuda avantajlılardı, haftalardır burada yaşıyorlardı çünkü. Ve bu yüzden üzerimizde sağladıkları bu üstünlüğü kendi lehimize çevirmek için akıllıca hamlelerde bulunmalı ve onlara istedikleri fırsatı vermemeliydik.

Şükürler olsun ki, görsel hafıza açısından bayağı şanslı bir durumdaydım. Gördüğüm bir yeri bir daha unutmama gibi bir özelliğim vardı ve bu özellik şu an bana çok yardımcı oluyordu.

Turist kafilesiyle birlikte gittiğimizden çok daha kısa bir sürede kiliseye ulaştım. Haç şeklindeki yerin hemen yanı başındaki mezarın orada bir gölge belirdi ve hemen akabinde o siluet Kaen'in şeklini aldı. Beni görünce rahatlayarak nefesini dışarı verdi.

"Az daha sinirimden bağıracaktım," diye homurdandı. "Yılan gibi kıvrılarak yol almak hiç bana göre değil. Üstelik benim araştırdığım koridor o kadar dar bile sayılmazdı. Cyra ve Deick ne yaptılar acaba? Ben bu kadar rahatsız olduysam, onları düşünemiyorum bile!"

Gözlerim odanın içinde sabırsızlıkla gezindi. Henüz on dakikamız dolmamıştı fakat yine de Cyra'nın yanımda olmadığı her an tedirgin oluyordum.

"Eminim onlar idare etmişlerdir," derken kendimi ve Kaen'i aynı anda teselli etmeye çalıştım. "Cyra'yı bilirsin, inat ederse fare deliğinden bile geçmenin bir yolunu bulur o."

Kaen'in asık suratına yavaş yavaş bir gülümseme hâkim oldu.

"Değil mi, bence de öyle. Yeter ki bebeğim istesin, yapamayacağı şey yok."

İkimiz de gülerken odaya bir başka karaltı çöktü. Endray söylenerek gömleğinin yakasını düzeltti. Kendisini izleyen gözlerin ağırlığını üzerinde hissettiğinde yüzünü buruşturdu.

"Çabuk olayım diye koşturuyordum ama şu koca kapılar tamamen aklımdan çıkmış. Köşeyi döndüğüm anda güm diye birine çarptım ve inanın tam beş dakikadır kendime gelmeye çalışıyorum."

"Bir şeyin yok ya?" Kaen güldü gülecekti. Mavi gözlerinde gördüğüm neşeli ifade Cyra'nınkilerle aynıydı. O da mutlu olduğu zamanlarda tıpkı ağabeyi gibi gülümserdi. Sanırım birbirlerini o kadar çok izlemişlerdi ki, olaylar karşısında verdikleri tepkiler bile çok benzerlik gösteriyordu.

"Bilemiyorum, bundan sonra hayatıma kanca burunlu bir adam olarak devam edebilirim, zira az önce burnumu kırmış olabilirim."

Parmaklarıyla yüzünü yoklamaya devam eden Endray'a sırıtsam da, giderek sabırsızlanmaya başladığımı hissetmiştim. Dikkat kesilip odanın çıkışına doğru kulak kabarttım ama ortamda kocaman bir sessizlik vardı. Genellikle Cyra ve Deick bir araya geldiler mi, illaki konuşacak bir şeyler bulurlardı. Hatta normalde soru sormadığınız ya da mecbur bırakılmadığı sürece ağzını bıçak açmayan Cyra, Deick'i karşısında bulduğunda kendiliğinden bir sohbeti başlatabilirdi. Evet, Deick'in Cyra üzerinde böyle bir etkisi vardı, bunu kabul edebiliyordum.

KUSURSUZ #2- Eski DünyaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin