YİRMİ ALTINCI BÖLÜM

2.1K 330 61
                                    

Bir elimi geriye doğru uzatıp sırtımda duran bebeği tutarken, diğer elimle de yerden destek alıp doğrulmayı denedim ama daha o saniyede nefesim kesildi ve hissettiğim acıyla tekrar yere kapaklandım. Vücudumu hareket ettirirken inanılmaz bir acı duymuştum, her yanımdan kemiklerim etlerime batıyordu sanki.

“Ivy,” duyduğum ağlamaklı sesin ardından biri hâlen üzerimde duran bebeği aldı ve hemen yanımda yere diz çöküp oturdu. “Ah bebeğim! Öyle korktum ki…”

Başımı hafifçe yan tarafıma çevirince, sesin sahibinin bebeğin annesi olduğunu gördüm. Minik kızı göğsüne doğru çekmiş, yüzünün her bir noktasını öpmekle meşguldü. Onları izlediğimi hissettiğinde yaşlı gözlerini üzerime çevirdi ve gülümsedi.

“Teşekkür ederim, yaptığın şey çok değerliydi benim için. Bebeğimi o kanatlı adamın ellerinden kurtardın. Sana minnettarım.”

“Önemli değil,” kısa süreli bir öksürük nöbetine tutulmadan önce bu iki kelimeyi söylemeyi başarmıştım. Sonrasında yeniden bütün bedenimi ele geçiren bir ağrıya maruz kaldım. Elimde olsa, nefes almayı bile denemeyecektim fakat bu maalesef ki mümkün değildi. Ne var ki bu mecburi eylemi her gerçekleştirdiğimde, gözlerim yaşlarla doluyordu.

“Cyra,” Jasen’in sesi çok yakınımdan geldi ve hemen akabinde bir elini göğüs kafesimin hemen altına yerleştirip beni ters çevirebilmek için işe koyuldu. Ama engel olamadığım çığlığımı duyunca bir anda hareketsiz kesildi. “Canın mı yandı? Ne oldu?”

“Evet, tam emin değilim fakat sanırım düşüşün etkisiyle kemiklerime zarar verdim.”

“Ah!” daha da itinayla davranıp yavaş hareketlerle beni kucağına doğru çekmeyi başardı. “Büyük ihtimalle kaburgaların hasar gördü. Doktora görünmek gerek.”

Yüzümü buruşturup gözlerimi yumdum.

“Mutasyonlarla ve Vhalaxlarla her karşılaşmamızdan sonra ben hastanelik olacaksam, işimiz var demektir.”

“Cyra bunu kendin istemişsin gibi konuşma. O an içinde bulunduğun vaziyetin gerektirdiği şekilde davrandın. Eğer bunu yapmasaydın, zavallı bebek belki de ölmüş olacaktı.”

Jasen’in bakışlarının anne ve bebeğe döndüğünü gördüğümde, ben de onlara bakmaya başladım. Kadın evladına kavuştuğu için o kadar mutluydu ki, bir – iki metre ilerimizde kopmasına ramak kalmış olan yeni bir saldırı dalgası umurunda bile değildi. Oturduğu yerde öne – arkaya salarak kızını öpmeye devam ediyordu.

“Buradan gitmelisiniz,” elimi uzatıp kadının kolundan tuttum. “Sizin için tehlikeli bir yer. Tekrar kötü bir olay yaşamak istemezsiniz, değil mi? Hem o adamlar artık sizi biliyor,” derken ardımızda kalan Vhalaxları gösterdim. Onları sanki yeni fark ediyormuş gibi irkilen kadının yüzü bembeyaz oldu. “Peşinize düşmelerine fırsat vermeden gidin hemen.”

“Ya sen?” kadın bana ve Jasen’e uzun uzun baktı. “İstersen seni arabamla bir hastaneye bırakabilirim. Aslında bunu gerçekten yapmayı çok isterim çünkü sen benim kızımın hayatını kurtardın ve ben sana yeterince şükranlarımı sunamadım.”

Kaen’in, Deick’in, Gaton’ın, Kaia’nın ve ekibin diğer üyelerinin çembere aldığı Vhalaxları seyrederken başımı iki yana salladım.

“Teşekkürler ama buna gerek yok. Ağabeyim de burada. Onu bırakıp hiçbir yere gidemem.”

Jasen’in iç çektiğini duydum, muhtemelen kadının sözünü dinleyip buradan gitmemi istiyordu ama ben onları yalnız bırakma yanlısı değildim. Üstelik Vhalaxlar artık beni görmüştü. Nereye gidersem gideyim, takip etmeyi deneyeceklerdi ve işte o zaman yine bu masum insanların hayatları tehlikeye girecekti.

KUSURSUZ #2- Eski DünyaDonde viven las historias. Descúbrelo ahora