1.2

8.9K 846 545
                                    

Hayatım boyunca her zaman, güçlü ve ayakları yere basan bir kadın olmanın hayalini kurdum

Ops! Esta imagem não segue as nossas directrizes de conteúdo. Para continuares a publicar, por favor, remova-a ou carrega uma imagem diferente.

Hayatım boyunca her zaman, güçlü ve ayakları yere basan bir kadın olmanın hayalini kurdum. Kendi doğrularının peşinde koşan, şartlar zorlaşsa da asla pes etmeyen bir kadın olmak. Ama şimdi kendime baktığımda, sadece aciz küçük bir kız çocuğu görüyorum. Ona karşı koyamamış, onu kendimden uzaklaştıramamıştım. Çünkü ben de istemiştim. İtiraf etmekten nefret ediyor olsam da, Vante haklıydı. Ondan etkileniyordum.

Aynanın karşısında, boynumdaki Vante'ye ait olan izlere baktım. Onun dudakları, benim tenimi acımadan işgal etmişti ve ben, onun benim üstümde kurduğu bu hakimiyetten zevk almıştım. Bakışı, dokunuşu, öpüşü ruhuma işlemişti ve ben ona bunlar için izin vermiştim. Kim Taehyung, kendimden nefret etmeme sebep oluyordu.

Dün beni orada bırakıp gittiğinde, tek başıma o duvarın köşesine çöküp ağlarken bir karar vermiştim. Daha fazla buna devam edemezdim. Aramızdaki bu saçma anlaşma bitmek zorundaydı. Gitmeyecektim, bir daha onun odasına adım dahi atmayacaktım. Çünkü biliyordum ki eğer onun yanına gitmeye devam edersem, kaybolacaktım.

Aynadaki görüntümü izlemekten yorulup yatağıma geri döndüğümde, kapım yerimden sıçramama sebep olacak bir şekilde sertçe açıldı. Korkuyla kapıya baktığımda, Jisoo'nun öfkeli adımlarla bana yürüdüğünü gördüm.

"Lalisa Manoban, seni öldüreceğim! Neden telefonuna cevap vermiyorsun?" Kızgın bakışları üstümde gezinirken, komodinin üstünde duran dünden beri elime almadığım telefonumu kontrol ettim. Jisoo'dan sayısız arama ve mesaj vardı.

"Üzgünüm," dedim mahçup bir sesle. "Telefonuma hiç bakmamıştım." Jisoo'nun sinirli ifadesi kısa bir sürede yok olurken, yatağımın kenarına oturdu ve yüzümü inceledi. "Gözlerin şişmiş," dedi merakla. "Ağladın mı sen?"

Bakışlarımı kaçırdığımda, yorganı üstümden atarak ayağa kalktım ve odamdaki banyoma giderken mırıldandım. "Hayır, sadece çok uyudum." Yüzümü yıkayıp, biraz da olsa kendime gelmeye çalışırken Jisoo odamdan bana seslendi. "Tamam, şimdilik inanmış gibi yapıyorum çünkü gitmemiz gereken bir yer var." Yüzümü hızlıca havluyla kuruladıktan sonra banyodan çıktım ve dolabımı karıştıran Jisoo'ya merakla baktım. "Nereye?"

Jisoo, siyah mini bir elbiseyi incelerken mırıldandı. "Hanbin'in doğum günü partisine." Dudaklarımdan histerik bir gülüş dökülürken yatağıma geri döndüm. "Ben kesinlikle gelmiyorum."

Hanbin, bizim fakültede üst sınıflardan bir çocuktu. Popülerdi, oldukça hoş biriydi ve bana karşı bir zaafı olduğunu bilmeyen yoktu. "Geliyorsun," dedi Jisoo elbisemi bana fırlatırken. "İtiraz kabul etmiyorum, kafa dağıtmamızın vakti çoktan geldi."

Sıkıntıyla iç çektiğimde kollarımdan tutarak beni yatağımdan kaldırdı. "Lisa, giy şunu." Gözlerimi devirirken itiraz etmek için dudaklarımı tekrar araladım ama konuşmama izin vermedi. "Hayır, sus. Geliyorsun, nokta." Sıcak ve yumuşak yatağıma son bir bakış atarak, Jisoo'nun giymem için verdiği elbiseyi elime aldım. Onunla tartışmak istemiyordum çünkü ne kadar konuşursam konuşayım, onu ikna edemeyeceğimi biliyordum. Çok inatçıydı.

allure of darknessOnde as histórias ganham vida. Descobre agora