BoD-2

260K 8.7K 692
                                    


Haftanın bugününde matematik dersinin ağırlığından başka hiçbir şey canımı fazla sıkmazdı. Tamam hayat bazen fazla sıkıcı, monoton geliyordu. Platoniğinizin sizi umursamamasının yanında çevresinde fazla seksi kızların gezmesi de canınızı sıkabiliyordu ama hiçbiri matematiğin ağırlığından daha fazla olmuyordu. Zaten ben neden sözel okumuyorum bunu bilmiyordum. Sanırım bunda da halamın bir payı vardı. Sanırım değil kesinlikle onun bir payı vardı. Sinema-Televizyon okumak istiyordum ve bunu için sözel okusam yeterdi ama olur mu? Olmaz. Matematik şartmış.

İnsanların üzerimdeki bakışlarını hatırlayınca matematiğin ağırlığı bir anda hafifledi. Üzerimde o kadar baskı vardı ki görmezden gelemiyordum. Resmen tabakla düzeyli bir ilişki başlamıştı aramızda. Gözlerimi ayırmıyordum üstünden kendilerinin. Hiç bu kadar uzun süre bakışmamıştık.

"Kafanı kaldırmasan bence de çok iyi olur. Çünkü Okan tam da bu tarafa bakıyor. Ya inanmıyorum ya beni de görüyor işte ama senin yanında."

Gözlerimi kaldırıp ters bir bakış attım.

"Ne var? Onun dikkatini çekmek için neler yaptığımı biliyorsun. Şu an büyük olasılıkla senden nefret ediyor ve beni de senin yanında görerek benimle konuşma olasılığı okyanusun dibine düşüyor. Şansım eskiden sıfırdı şimdi eksilerde," dedi Esin çatalını tabağına vururken. Bazen hayata dair tek amacının Okan ile sınırlı olduğunu fark edip ona acıyordum ama arkadaşımdı işte. 

"Başka bir masaya geçebilirsin. Bunu dert etmem." Onun sayesinde tabağımla olan bakışmam ilk defa kesilmişti ama birazdan ona geri dönecektim.

"Saçmalama yine görünmez kız olmayı tercih eder miyim sence? Şansım eksilerde olsa da artık benim varlığımdan haberdar."

Benden daha mı zavallı yoksa bu konuda yarışıyor muyuz bilmiyorum ama Aras'ın da benim varlığımdan haberdar olduğunu düşünürsek o ukala boş beyine karşılık vermemin iyi bir sonucu var diyebilirdim. Hayır, gerçekten zavallı olma konusunda yarışıyorduk. Aras bana dikkat bile etmemiştir. Yüzümü bilmediğine eminim en azından.

"Neyse ben kalkıyorum. Kütüphaneye gideceğim, internet kullanmam gerek," diyerek tepsimi alarak yerimden kalktım. Onu Okan'ı izleme konusunda yalnız bırakıyordum. Bu işime geliyordu. Onunla aynı ortamda olmak bile canımı sıkmaya yetiyordu.

"Tamam. Sınıfta görüşürüz."

"Hıı," gibi bir şeyler mırıldanarak ve üzerimde gezinen gözleri umursamamaya çalışarak ilerledim. Bu kapı oturduğumuz masaya bu kadar uzak mıydı yoksa yer ayağım altından mı kayıyordu? Ne uzun yol gitmiştim ama hala içerideydim. Hala birçok göz üzerimdeydi.

Tepsiyi yerine bıraktıktan sonra adımlarımı daha da hızlandırarak kendimi dışarı attım. Malesef bahçede o kadar rahat değildi. Görende birini bıçakladım, ne biliyim kız kavgasına girdim saç baş kavga ettim falan sanır. Altı üstü bir çocuğa karşılık vermiştim. Ay, pardon! Bir çocuk değildi o. Kendini okulun en yakışıklısı, en havalısı, en yeteneklisi, en zekisi sanan bir çocuk. Ne var yani hem futbol oynuyor-yine küçük bir pardon! Amerikan futbolu- , hem fen sınıfında, hem dersleri iyi, hem gitar çalıyor diye. Bunların olması onu mükemmel yapmıyordu. Tamam bulaştığı her işte kendini belli edecek kadar iyiydi. Lanet olsun ki bunları ne kadar umursamasam da Esin yüzünden beynime işlenmişti ama bunları bir arada yürüten ve iyi olan başka insanlarda vardı. Yani onun çevresindekiler mesela. Çoğu böyleydi ama hiçbiri kendini onun kadar büyük görmüyordu.

Aras ya da. Mükemmel derecede iyi notları vardı. Dil okuyordu zaten. Ondan hiç duymasam da ana dili hariç iki dili çok iyi bildiğini biliyordum. İtalyanca ve İngilizce. Onun yüzünden İtalyancaya merak sarmışlığım da vardı. Selamlaşma falan öğrenmiştim işte. Çok eğlenceli ve kolaydı aslında ama ben pek asılmamıştım şu öğrenme işine. O öğretecek olsa bir ayda sular seller gibi öğrenirdim ama. Sağ olsun onun hakkında bu ufak bilgileri de Esin'den öğrenmiştim. Nasıl öğreniyor bilmiyorum ama bir şekilde öğreniyordu.

Benimle Ol DiyeDonde viven las historias. Descúbrelo ahora