BoD-26

133K 5.9K 144
                                    

GİRAY

Arabadan indikten sonra hızlı adımlarla bahçenin içine doğru ilerledim. Kim olduğunu biliyordum. Onu bulmak için bütün bir gece beklemek zorunda kalmıştım. Neyse ki teneffüse denk gelmiştim, biraz daha beklemem gerekemeyecekti. 

O ezik sürüsünün her zaman takıldığı köşeye gidene kadar yoluma çıkan birkaç çocuğa aldırmadım. Onlara selam vermediğimi fark edince bir terslik olduğunu fark edip arkamdan geldiklerini de biliyordum ama onlara gerek kalmayacaktı. Bir şey olsa da tüm suçu üstlenecektim. Benim meselemdi sonuçta ama onlara durun desem de dinlemezlerdi. O yüzden bir şey demeden yürümeye devam ettim.

O bebek yüzlü serseriyi gülerken gördüğümde sinirlerim daha da bozulmuştu. Adımlarımı hızlandırıp yanına ulaştığımda yumruğumu suratına geçirdim. Ezik sürüsünün diğer elemanlarının ayaklanışına aldırmadan yüzünü dağıtacağım serserinin ayağa kalkmasını bekledim. Arkamdaki çocuklar çoktan ezik sürüsünün diğer elemanlarıyla kavga etmeye başlamıştı bile.

"Derdin ne?" diye bir şey zırvalarken bu sefer ağzına bir yumruk geçirdim. Yere düştükten sonra saçlarından tutup kaşından ve dudağından kan akan yüzünü kendime çevirdim.

"Derdim ne bilmek ister misin?" dedim sinirle gülümseyerek. "Derdim ufaklık..."

Alina'ya silah dayadığı eline basmaya başladığımda acıyla inlerken biri yüzüme yumruğunu geçirince parmaklarımın arasından saçları kaymasına mani olamadım. Biraz sendelikten sonra o gün benden önce Alina'yı takip eden o çocuğu gördüm. Bana yumruk atan oydu. Alina'nın ismini söylediğinde belki bir ihtimal onu korumaya çalıştığını sanmıştım ama şimdi bu piçi koruyorsa demek o zaman da ona uzaklaşması için yardım etmişti.

Bizim çocuklardan biri yumruğunu suratına geçirdiğinde benim biraz önce sendelediğim gibi sendelerken ona yaklaşıp bir yumrukta ben yapıştırdım. Elimi tekrar kaldırmıştım ki biri yumruğumu havada yakaladı.

"Giray! Gösteri bittiyse müdürün odasının yolunu arkadaşlarına göster." dedi bir öğretmen. Elimi çekmek istesem de bırakmıyordu. Kaşlarımı çatıp ona bakarken havada elimi indirip bıraktı ve kısık ama otoriter bir tonda "Odaya," dedi. Dişlerimi sıkıp yürümeye başladım. Ben bir şey demesem de bizimkilerin hepsi arkamdan geliyordu. O çocuklarla nasıl olsa hesaplaşacaktık. Bu iş burada bitmemişti.

"Ne oluyor burada?"

Karşıma çıkan Okan'a aldırmadan yürümeye devam ettim. Arkadan bir çocuğu durdurup aynı soruyu ona da sorduğunu duymuştum ama aldırmadım. Şimdi bir de ona laf anlatmakla uğraşamazdım. Zaten çocuklarında bir şey bildiği yoktu. Sadece birilerini biraz yumruklamışlardı işte. Hem de sebepsiz. Sırf ben bulaştım diye. İşte Okan'ın asıl sorunu da buydu. Ben bir şey söylemesem de arkamda olan bir sürü insan vardı. Nedeni bilseler de ben söylemedim diye bir şey anlatmayacaklarını bildiğim için rahatça yürümeye devam ettim. Okan öğrenmek istiyorsa bana ulaşmalıydı.

Odaya girmeden önce arkamdaki çocuklara döndüm. Çoğunun kaşı benimki gibi kanıyordu. Bazılarında biraz daha hasar vardı.

"Ben gel dedim hepinize. O yüzden geldiniz. Sebebini bilmiyorsunuz," dedikten sonra onay beklemeden içeri girdim.

"Giray ne bu hal?"

Masasının arkasındaki deri koltuğa yayılmış müdürümüz beni görünce yaslandığı yerden doğrularak ellerini masanın üzerine koydu. "Kavga ettim."

"Görüyorum. Neden?"

"Okul dışı bir mevzu."

Kaşlarını çatarak beni süzdü bir süre. "Ama okul içinde çözdün."

Benimle Ol DiyeWhere stories live. Discover now