BoD-31

135K 5.5K 253
                                    


Günlerdir okula gitmiyordum. Halam bunu başıma gelen o berbat olay yüzünden olduğunu düşündüğü için karışmamaya çalışıyordu. Arada bir beni gördüğünde, aynı evin içinde görüşemez olmuştuk, okuldan bahsediyordu ama o daha konuya girmeden ben çeşitli bahaneler üreterek yanından ayrılıyordum. Öyle melankoli bir halde depresyonda değildim. Tam tersi tüm gün eğlenceli şarkılar dinleyip dans ederek sonra yorulduğumda yatağa uzanıp tavanı seyrederek vakit geçiriyordum.

Esin'in ziyaretime gelmesini istemiyordum. Bunu ona da söylemiştim. Zaten Okan ile fazla haşır neşir olduğundan bana gelmek için o kadar ısrar da etmiyordu. Evet, konuştuğumuz süre zarfında Okan ile daha çok yakınlaştığını söylemişti. Açıkçası umurumda değildi. Sadece Esin'in mutlu olmasını isterdim. O kadar. Yoksa Esin'in Okan'a bahsedeceği bir şeyim yoktu. Vardı aslında ama yoktu.

Aras'ın okuldan ayrıldığını duyduğumda oldukça tepkisiz kalmıştım. Sanki buna kendimi hazırlamıştım. O gece... Aslında bana veda etmişti. O an kısa bir veda gibi düşünsem de gerçekten gitmişti. Nerede olduğunu bilmiyordum ama o ve kardeşi gitmişti. Polisten öğrendiğimize göre zarfları bırakan çocuk sadece psikopatın tekiymiş. Öyle uğraşmak için yapmış.

Günlerdir düşünüp duruyordum. Aras... Geçmişimdeki Aras'ı o zamanlar sevmemiştim. O zamanlar onu fark etmemiştim bile. Bunalımın dibine vurduğum zamanlarda kimseyi önemsemiyordum ki onu nasıl fark edecektim?

Sonra kişiliğimi boşluğa düşürdüğüm, kimseyi tanımadığım, yeni okulumda ayakta kalabilmek, en azından okula gelmek için kendime bir sebep ararken yeni Aras'ı bulmuştum. Aslında yeni olduğunu bilmiyordum. Eski halini gerçekten hatırlamamıştım. Mavi gözlerini görene kadar. Sarı saçları olduğunu ve ben sırılsıklam sarhoşken birinin omzuna yatıp ondan özür dilediğimi hatırlıyordum. Neden özür dilediğimi hatırlamasam da yüzündeki yaraları dokunduğumu hatırlayınca muhtemelen benim için dayak yediğinden özür dilediğime kanaat getirmiştim.

Evet, o sarışın mavi gözlü, benim her sırrımı anlattığım çocuk Aras'tı. Benim iki yıl içim giderek baktığım Aras o idi.

O olduğunu öğrendiğim gece henüz bunu hazmetmemi beklemeden, bana zaman tanımadan gitmişti. Çünkü onu değil, büründüğü kişiyi sevdiğimi düşünüyordu. Evet ben benim bildiğim Aras'ı seviyordum ama gerçek Aras'ı tanımam için bana fırsat vermemişti. Ön yargılı davranıp gitmişti. 

Amaları düşünmek için artık çok geçti. Gitmişti. Onu sevebilme şansımı elimden alıp gitmişti. Beni seven o çocuğu sevip sevemeyeceğimi öğrenemeyecektim.

Buna o kadar üzülmüyordum işin tuhafı. Zihnimde aşık olduğum çocuğun aslında olmadığını öğrenmek beni bir boşluğa sürüklemişti. O gülümsemeyen, soğuk, herkesle muhatap olmayan çocuk aslında yoktu. O gerçek olan değildi ve bunu öğrendiğimde içine düştüğüm boşluk beni ona sürüklemişti.

Ona aşık olmamak için sürekli ütopik aşkımı öne sürüyordum. Platonik aşkım benim en sağlam direnme gücümdü. Ona, onu sevdiğim günlere, yıllara ihanet edemezdim. Kendi zihnimdeki platonik sağlam sevgime ihanet edemezdim ama tüm bunların gerçek olmayan bir şey üzerine kurulunu olduğunu öğrendiğimde direnme gücümü kaybetmiştim.

Artık ona karşı hissettiğim şeyleri ört pas edecek, saklayacak bir gücüm yoktu. Bir boşluktan başka bir boşluğa düşmüştüm ve bu boşluk beni iyice kendi içine çekiyordu.

Ona artık dayanamazdım. Elimde ona karşı, bana hissettirdiklerine karşı duracak bir şeyim kalmamıştı. Daha fazla direnmeye çalışarak daha fazla o boşluğa düşmek istemiyordum. Sonunda daha fazla acı çekmektense bana en yakın olan zamanda ipleri koparacaktım.

Her şeyin sorumlusu bendim. Hiç konuşmadığım, dışarıdan izleyerek kendi hayal gücümde davranışlarını, mimiklerini, düşüncelerini kurduğum bir çocuğa aşık olmuştum. Ona rezil oldum diye büründüğüm görünmezliğimi okulun en ego problemli insanına çatarak zedelemiştim. Ve beni kendine aşık edeceğini açık açık söyleyen birine aşık olmuştum. Ve onu yine kendi platonik aşkımla kaybetmiştim. Oyun oynayacakmışım. Hah! Benim kadar berbat bir oyuncu olmaz herhalde. Her şeyi elime yüzüme bulaştırıp kendi kendimi mağlup etmiştim. Aslında resmi olarak henüz etmemiştim ama edecektim. Yorulmuştum. Artık biraz daha oyun oynayacak, daha doğrusu direnecek halim kalmamıştı.

Üzerime üniformalarımı hızlıca geçirdikten sonra dizimin üstüne uzanan siyah çoraplarımı giyip aynanın karşısına geçtim. Mağlup olacaksam bile güçlü gözükmeliydim. Zaten beni bir daha görmeyeceklerdi. Bari güçlü hatırlasınlar diyerek saçlarımı düzleştirmeye başladım. Yatılı okula gelmezlerse beni kesinlikle bir daha görmezlerdi. Evet. Oraya gidip her şeyden, berbat ettiğim her şeyden uzaklaşacaktım.

Şeftalili dudak parlatıcımı dudağıma yaydıktan sonra ayakkabılarımı ayağıma geçirdim. Derse girmeyecektim zaten ama son kez okul üniformalarımı üzerime geçirmiştim.

Taksi çağırdıktan sonra merdivenlerden aşağı indim. Oya Hanım beni görünce nereye gidecek olduğumu anlasa da gereksiz bir şekilde "Okula mı?" diye sordu.

"Evet," dedim uysal bir şekilde. Beni baştan aşağı süzdükten sonra gülümseyerek iyi dersler diledi. Bana acıdığını bildiğim için gözlerimi devirme isteği duysam da kendime hakim olup gülümsedim. Onun bir suçu yoktu. Acınası bir haldeydim.

Benimle Ol DiyeHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin