BoD-19

141K 6.3K 526
                                    


Taytımın üstüne bol rahat bir tişört giyip saçlarımı omuzlarımdan aşağı saldım. Gözlerime hafif bir siyahlık verdikten ve kırmızı rujumu sürdükten sonra çantamı ve deri ceketimi alarak merdivenlerden aşağı indim. Halama Giray'la birlikte olduğumu söyleyerek izin almıştım. Yalan evet ama sebebim vardı yani başka şansım yoktu. Saate baktım. Daha kırk beş dakika kadar zamanım vardı. Dizimi örten çizmelerimi ayağıma geçirdikten sonra evden çıkıp taksi durağına doğru ilerledim. Hava biraz esiyordu. Akşam üzeri olduğunda böyle oluyordu artık. Saçlarımın karışmamasını dileyerek adımlarımı hızlandırdım. Aras ile buluşacaktım!

Taksiye bindikten sonra adresi söyleyip telefonumu elime aldım. Esin'e mesaj çekmeli miydim bilmiyordum ama ne diyeceğimi de bilemediğimden mesajdan vazgeçip telefonu çantama attım. Trafik sebebiyle biraz mideme kurtlar girse de tam vaktinde olmam gereken yerdeydim. Aras tek başına oturmuş bardağının içine bakıyordu. Sodaydı sanırım. Uzaktan öyle görüyordum.

Okulda onu hiç görmemiştim. Ne onu ne de diğerlerini. Onun grubundan kimseyi. Aslında Giray'la gözükmemek için sınıftan dışarı çıkmamaya özen gösteriyordum ve onu görmemen doğaldı ama görmek de istiyordum. Onu sürekli görmek istiyordum.

Yanına gidip rahat bir tavırla sandalyeye iliştiğimde kafasını kaldırmadan "Çok dakiksin," dedi.

"Öyle mi farkında değilim."

Ondan deli gibi hoşlandığımı bilmiyordu. Yani bunu ona söylememiştim. Hissetse bile bu boyutta olduğundan emin olamazdı.

"Ne istiyorsun?" dedi pat diye. Seni desem? 

"Neden böyle sordun?"

"Sevgilinin yanına gitmek varken neden benim yanıma geldin?" dedi kafasını bardaktan kaldırıp. Ne yani sevgilim olduğunu biliyor muydu? Ben onu okulda görmemiştim bile. Ona kadar ulaşan bir dedikodum mu vardı? Hem ne sevgilisi? Sahte sevgilim. Beni sevgilisi sanan Giray hatta.

"O benim sevgilim değil." Giray'dan nefret ediyordum. O amacına ulaşırken ben platonik aşkımla platonik kalma yolunda büyük adımlar atıyordum.

"Beni bu ilgilendirmez," dedi bardağından bir yudum almadan hemen önce.

"Neden sordun öyleyse?" 

Onun bir suçu yoktu ki! Hem kime kızıp hırsımı kimden çıkarıyordum ben? Burada alttan alması gereken tarafı oynuyordum. Bunu unutmamam gerekiyordu.

"Ne istediğini sordum."

"Sence?"

"Benimle oyun oynama. Ne istiyorsan söyle." Yine o itici haline bürünmüştü. Havalı, kimseyi umursamayan haline. Sandalyemden kalkarak onun sandalyesine yaklaştım. Ayakta duruyordum ve o hala oturuyordu. "Geçen sefer..."

"Git." 

Kafamı salladım 'Hayır' der gibi.

"Seni istemiyorum." Göğsüm sıkışıyordu. Ağır bir taş varmış gibi. İnip çıkmıyordu da nefes almıyordum sanırım. Bana bakışları... Tanıyordum. Bana hiç değer vermiyordu. Hiç...

Gözyaşlarım yanaklarımı ıslatmadan çantamı alıp hiçbir şey demeden yanından uzaklaşmaya başladım. Dışarı çıktığımda derin bir nefes aldım. Ciğerlerim ilk anda bunu reddedip beni öksürtürken tekrar yürümeye başlamıştım. Çalan telefonuma, karşıdan gelen insanlara aldırmadan dümdüz ilerliyordum. En çok o canımı acıtıyordu. Sadece sözleriyle boğuyordu beni.

"İstemiyorsan neden getirdin beni buraya?"diye bağırdım sinirime hakim olamayarak. Yoldan geçen ve garip gözlerle bana bakan insanlara aldırmıyordum. Aslında sadece bağırdığım için değil yaklaşık iki dakikadır çalan telefonum için de bakıyorlardı.

Telefonu elime alıp kim olduğuna bakmadan "Ne var?" diye bağırdım.

"Neredesin sen?" diye bir karşılık aldım benim sesimden daha kontrollü bir sesten.

"Sen kimsin ya!"

Kim olduğunu bilmeden birine bağırmıştım. Gerçi o da bana bağırmıştı. Kontrollü bağırış.

"Söyle! Neredesin?"

Kim olacak benimle böyle konuşmaya tenezzül eden? Tabii ki Giray. Ya bu çocuk cidden işsiz. Benimle uğraşıp durmasının başka açıklaması yoktu çünkü.

"Bana bağırma!" diye bağırdım sinirle yürümeye devam ederken. Önüme bir çöp kutusu da çıkmıyor ki tekmeleyeyim ya da yumruk atacağım bir yer. Sinirimi boşaltmaya ihtiyacım vardı.

"Halandan mı öğreneyim tamam öyle olsun," diye beni tehdit edince olduğum yerde durup etrafa bakındım. "Bilmiyorum burası neresi." 

Etrafıma biraz daha bakındım ama cidden bilmiyordum. Sadece kafenin yakınlarındaydım ve okula da yakın olmalıydım ama hava kararmıştı ve nerede olduğumu çözemiyordum.

"Nasıl bilmiyorsun?"

"Bana bağırma!" diye kükredim resmen. Bilmiyorum diyorum nasıl bilmiyorsun diye bağırıyor ya. Bu çocuğun devreleri yanmış benden beter.

"Etrafına bak. Ne görüyorsun?"

Sakin olmaya çalışır gibi çıkmıştı sesi. Aman beyefendi sesini kontrol etmeye de çalışırmış. Dediğini yapıp etrafıma baktım umutsuzca. Nereden bilecekse nerede olduğumu.

"Işıklar var işte. Bir de dükkanlar," dedim dalga geçer gibi. Ne olabilirdi yani ne bekliyordu.

"Bilindik bir mağaza yok mu?" dedi yine aynı ses tonuyla. Etrafıma bir kez daha baktım. İlk dikkatimi çeken mağazanın adını söyledim ve "Kal orada," deyip telefonu suratıma kapattı. Odun. Ne demesini bekliyordum gerçi? Ne diyebilirdi yani? "Kapatıyorum," derdi en fazla. Eee sonra? Tamam kapat mı diyecektim? Of iyice saçmalar olmuştum. Olduğum yerde dikilip beklemeye başladım. Yanımdan arabalar geçerken etrafıma tekrar bakındım. İlerde bir durak vardı oraya doğru yürüyüp durakta beklemeye karar verdim.

Beş dakika sonra Giray arabasını önümde durdurmuştu. Camı indirerek "Gel," dedi. Kendini ne sandığını gayet iyi biliyordum ama bu bile onun bana böyle hükmetmesine sebep değildi.

"Bana emir verme!"

"Emir değil bu. Bak çeker giderim halanın yanında beklerim açıklamanı." Yeni tehdidine karşı  sinirle 'Of'lanarak arabaya bindim ve kapıyı sertçe çarptım.

Kapı kapanır kapanmaz Giray gaza basmıştı. Kemerimi bağladıktan sonra sinirden bacağımı sallamaya başladım.

"Ne için benim üzerimden yalan söyledin?" dedi sonunda. Derde bak! Onun üzerinden yalan söylemişim. Hay senin derdine bir şey derdim ben şimdi. Benim derdim başımdan aşkın. Aras'ın umurunda değilim. Değersiz biriyim onun gözünde. Aynı annemin gözünde olduğum gibi.

Birden hıçkırarak ağlamaya başladığımda Giray frene basarak arabayı durdurdu. Ağlamayı ben de beklemiyordum ama durduramıyordum da. Onun annemle olan aşırı benzerliği canımı acıtıyordu. Hayatta bana değer vermesini istediğim iki insan da beni umursamıyordu. Değer vermiyordu. Bunları hatırlamak hıçkırıklarımı arttırmıştı. Hıçkırıklarımı bastırmak için elimle ağzımı kapadım ama yararı olmuyordu. Giray kemerimi çözüp beni kendine çekerken onu ittirmedim. Tam tersi kollarımı ona dolayarak başımı omzuyla boynunun oluşturduğu kıvrıma gömerek hıçkırıklarımı serbest bıraktım. Kolları bedenime sıkıca dolanmıştı ve beni kucağına çekmesine izin vermiştim. Bacaklarımı düzelttikten sonra tekrar kollarını bedenime dolayarak beni iyice sarmaladı. Kim olduğunu, beni böyle görmesini umursamadan ağladım. Ona sıkıca sarılmıştım ve o da aynı şekilde beni kendine iyice yaslamıştı. Sıcaklığını hissediyordum ve birinin yanımda olması şu an istediğim, ihtiyacım olan tek şeydi. Ve o dakikalar önce bağırdığım, bana bağıran kendisini sevgilim sanan Giray'dı.

Benimle Ol DiyeHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin