BoD-7

172K 7.1K 392
                                    

Tüm gün uyumuştum neredeyse. O kadar çok gözlerim kapalı kalmıştı ki uyandığımda gözlerimin altı şişmişti. Yataktan kalkar kalkmaz duş almıştım ve yaklaşık yarım saattir aynanın karşısında gözlerimin altındaki şişliği gizlemeye çalışıyordum. Saçlarımı da sadece kurutabilmiştim. Biraz daha geç kalırsam servis gelecekti ve ben bugün kesinlikle servisle gitmeyecektim. Telefonumda sessizdeydi. Bu da demek oluyordu ki o kendi başına kararlar alan ukala evimin önüne gelmeden evden çıkmalıydım. Üzerime ince siyah hırkamı alıp ayakkabılarımı ayağıma geçirdikten sonra çantamı da kapıp merdivenlerden aşağı indim. Oya Hanım'a dün bayağı sinirlenmiştim ama bizim aramızdaki ilişki buydu. Bir gün sonra her şeyi unuturduk.

"Ben çıkıyorum," dedim onun bir şey söylemesine fırsat vermeden kapıyı kapatıp koşmaya başladım. O minibüsü kaçırmamalıydım.

Aras'a yetişeceğim diye olimpiyatlara hazır hale gelirdim herhalde. Her sabah düzenli olarak böyle koşsam gerçekten sportif bir yanım olabilirdi. Normalde hiç beceremem ama koşu da iyiyim sanırım.

Nefes nefese kalmış bir halde durağa ulaştığımda yaşlı amcalardan birine otobüsün geçip geçmediğini yüreğim ağzımda sordum ve o mükemmel mutlu edici cevabı aldığımda sırıtarak önüme döndüm.

Neredeyse on iki saattir uyuduğum için Aras ile konuşmak için hiçbir şey de düşünememiştim ama kesinlikle ertelemeyecektim bunu biliyordum.

O yeşil minibüs durağa doğru yaklaşırken önümdeki amcaları biraz itekleyerek sıranın önüne doğru sıyrıldım. Biraz söylenseler de içimden diğer günlere saymalarını söyleyerek geçiştirdim hepsini. Onları duymuyordum ki zaten. Kalbimin atışı kulaklarımı sağır ediyordu.

Sonunda minibüs kapılarını açınca titreyen bacaklarımı hareket ettirip basamakları çıktım. Parayı uzattıktan sonra gülümsememi bastırarak yanına doğru ilerledim. Şanslı gün.

Yan koltuğu boştu.

Peşimden gelen amcaları düşünmeden yanına oturdum. Bana bakmıyordu. Kulağında kulaklığı vardı. Çantamı kucağıma alıp onu dinlemeye odaklandım. Çok geçmeden dinlediği şarkıyı çıkarmıştım.

The Kill'i dinliyordu. Seviyordum bu şarkıyı ama dinlemeyeli uzun zaman olmuştu. Minibüs hareket etmeye başlayınca derin bir nefes aldım. On dakikam vardı. On dakika sonra okulun durağında olacaktık. On dakika. Düşünerek vakit kaybedemezdim. Aklıma gelen ilk fikirle idare edecektim.

Müzik dinliyordu. Hem de bangır bangır. Ben duyuyordum yani. Sesimi duyması için bağırmam falan gerekirdi ki şu an ortam müsait değildi. Kulalığını çeksem... Yok o uygun bir hareket olmazdı.

Aklıma gelen ani fikirle çantamın fermuarını çekip ajandamı çıkardım. Elimin çantanın içine atıp bir de kalem bulduktan sonra boş bir sayfa açıp 'Teşekkür ederim' yazdım büyük büyük. Kucağımdaki ajandayı ona doğru çevirirken kafamı hiç kıpırdatmamıştım. Dümdüz bir şekilde ön koltuktaki teyzenin saçlarındaki kırıkları izliyordum.

Bir dakikam dolarken asılan suratımla gözlerimi kızıl saçlardaki kırıklardan ayırmadan ajandayı kapatarak çantama tıktım. Kalemi de içine atıp fermuarı çektiğimde ellerimi çantamın üzerine koyup parmaklarımla oynamaya başladım.

Ne sanıyordum ki! Bir kere üzerine düşmekten kurtardığı için benimle konuşacak değildi herhalde. Neden acele ediyorsam. Hep böyle oluyordu. İçim içime sığmıyor hemen her şey olsun istiyorum. Sonra kendime kızarken buluyorum kendimi. Bu kadar işte. Hep aynı ve hiçbirinden ders çıkarmadan hep aynı şeyi yapıyordum.

Geçen yedi dakikanın her saniyesini saymıştım. Sayılarla oyalamıştım kendimi. Bu arada Aras iki tane şarkı dinlemişti. İkisini de çıkaramamıştım. Bilmediğim şarkılardı. Fazla gürültülü. Eskiden böyle dinlerdim ama son zamanlarda daha klasik şeyler dinler olmuştum. Bu halamdan gelen bir alışkanlıktı.

Benimle Ol DiyeWhere stories live. Discover now