BoD-18

145K 5.9K 202
                                    




Dersi dinlemek zordu. Üstelik Esin hala ortalıkta yoktu. Telefonumu çantamdan çıkarıp sıranın altına koydum. Bir yandan hocayı dinleyip bir yandan mesaj bölümünü açıp bekledim. Hoca tahtaya bir geometrik şekil çizerken "Bir şey mi oldu?" diye yazıp Esin'e yolladım.

Ders bitene kadar ara ara telefonuma bakıp dursam da mesaj gelmemişti. Tahtadaki geometrik şekiller dışında her şeye ilgimi veriyordum ama onlara odaklanmıyordum. Hoca bugün mavi bir gömlek ve lacivert kravat takmıştı. Saçlarını yine sağa yatırmış arada bir düzeltiyordu. Bakımlı bir adamdı ve neden geometri öğretmeni olduğunu anlamıyordum. Ona bakınca aklıma müzik geliyordu. O takım elbise yerine siyah bir tişört ve eski bir pantolon giyse daha iyi olurdu. Saçlarını da biraz dağıtsa daha doğal bir tarzı olurdu. O ise sıkıcı bir tarz benimsemişti kendine. Evliydi. Parmağındaki yüzükle sık sık oynuyordu. Belki de artık evli olmak istemiyordu ve yüzüğü çıkarma provaları yapıyordu. Neden bunu önemsiyordum ki?

Sınıfta gözümü gezdirdim. İlk sıralarda sürekli ders dinleyen kızlara baktım. Yine dikkatle ders dinliyordu. Ben ise arada bir yaptığım gibi yine onları izliyordum. Bana gıcık olduklarını biliyordum çünkü birkaç kez onlardan yüksek not almıştım. Bunun için ekstra bir şey yapmıyordum. Sadece temelim iyiydi.

Onların arkasındaki kızlar dersi dinlemekten sıkılmış ojeleriyle oynuyorlardı. Muhtemelen eve gidince o ojeleri çıkarıp başka bir oje süreceklerdi. Cam kenarındaki birkaç çocuk birbirleriyle fısıldaşıyordu. Ne hakkında konuştukları pek umurumda olmasa da bilmek isterdim. Yani bu en büyük isteğimdi. Edward'ın ve Sookie'nin kıskandığım en büyük özellikleri. Zihin okuma. Vampir ya da kurt adam ya da her neyse... Tek özendiğim şey zihin okumaktı. Beni düşünce alemimden sıyıran tiz ses duyulmaya başladığında bakışlarımı fısıldaşmayı bırakıp dışarı çıkmak için hareketlenen çocuklardan ayırıp telefonumu sıranın altından aldım. Rehbere girdiğimde çoktan ben de ayağa kalkmıştım.

Hocanın sınıftan çıkıp çıkmadığını kontrol etmek için kafamı kaldırdığımda Esin'i sınıfa girerken görünce telefonu sıranın üstüne bırakarak ona doğru ilerledim.

"Neredesin?" Mesajlarına neden bakmadığını merak ediyordum.

"Bahçede," dedi sakince.

"Bir şeyin mi var?" dedim onu en son gördüğümdeki ruh halini hatırlayarak.

"İyiyim." Bir tuhaflık vardı. Seziyordum. O eski neşesi yoktu. Ailesiyle ilgili bir sıkıntı olduğunda böyle olurdu genelde ama anlatması için ona ısrar edemiyordum.

"Sana mesaj attım."

"Görmedim," diyerek yanımdan geçti ve sırasına oturdu. Onu yanına geçerek sıranın üstüne bıraktığım telefonumu elime aldım.

"Bakmalısın. Bir sorun mu var?" dedim şansımı bir kez daha deneyerek.

"Hayır dedim ya Alina. Hatta güzel bir gün," dedi yarım yamalak gülümseyerek. Üstüne gidilmesini istemiyordu. Yani benim anladığım buydu. Ben de istemezdim. Yani ailemle ilgili bir konu olduğu zamanlarda.

"Pekala," dedim ve kendi sırama geçip oturdum. Zilin çalmasını beklerken Esin'in sarı saçlarını izliyordum. Bir şey vardı ve bana anlatmak istemiyordu. O zaman üstelememin faydası yoktu. Ne zamandır bu kadar iyi arkadaş olmuştum ki sanki! Ben kimseyi bu kadar umursamazdım. Umursamamalıydım. Sonunda hepsi gidiyordu ve ben yine tek kalıyordum. Esin de sadece bu okulda iyi vakit geçirdiğim birisiydi. O kadar. Hem benim kendi dertlerim vardı. Aras'ı hala aramamıştım. Belki bu akşam onunla görüşebilirdik. Evet. Bu iyi bir fikirdi. Onunla vakit geçireceğimi düşünmek bile karnıma ağrı sokmaya yetiyordu. En son ki ve aslında ilk olan görüşmemizi hatırlayınca oturduğum yerde heyecandan ayağımı sallamaya başladım. Yeniden onunla birlikte olma fikri...

Korkunun ya da heyecanın ecele faydası yok diyerek telefonu sıranın üstünden tekrar elime alıp mesajlara girdim. Uzun uzadıya dert anlatacak değildim. Aras gibi tiplerin dilinden anlıyordum.

Bu akşam... O'Cafede buluşalım.

Alina.

Mesajı ezberimden olan numaraya yolladıktan sonra telefonu sıranın üstüne bırakıp tekrar bacaklarımı düzenli bir ritimde sallamaya başladım. Bir anda ellerim buz gibi olmuştu. Gözüm telefondayken ellerimi ısıtmaya çalışıyordum. Ellerimi biraz ısıtmayı başarsam da ayaklarıma çare bulamamıştım. Saniyeler geçmiyordu. Resmen kulağımda 'Tik-Tok' sesleri duyuyordum. Biri sırtıma baltayla vurmuş gibi hissediyordum. Ve o balta hala vücuduma saplıydı. Telefondan başka bir şeyi gözüm görmüyordu ve bacaklarım temposunu arttırmıştı. Ellerimi ısıtmak için birbirine sürtüyordum. Dışarıdan biri beni eğer izliyorsa garipçe bakıyordu büyük ihtimalle ama bu umurumda değildi. Sadece telefonumu görüyordum.

Sonunda kırmızı ışık yanıp sönmeye başlayınca ellerimin titremesine aldırmadan telefonu elime alıp tuş kilidini açtım.

Mesaj ondandı.

Beklemeden hemen mesajı açtım ve nefesimi tuttum.

"Sekizde."

Mesajı abartısız sekiz defa okuyarak sonunda gülümsedim. Buluşacaktık. Beni reddetmemişti. Yarım saat önce orada olabilirdim ama tabiî ki olmayacaktım. Tam sekizde oraya giriş yapacaktım. Yüzümdeki aptal sırıtışa çalan zil ile müdahale edip dudaklarımı birbirine bastırdım.

Tek sorunum halamdı. Ona da Giray ile birlikte olduğumu söylersem sorun çıkarmayacaktı muhtemelen. Evet hala akşamları bir yere giderken halamdan izin alıyordum. Onun değişmez otoritesi yaşım ilerlese de kararlığını koruyordu.

Yalan söylemeye mecbur bırakan o idi. Aras desem. O kim diyecek ve sonunda izin vermeyecekti. Kimse Aras ile birlikte olmama engel olmazdı. Buna müsaade ettirmeyecektim.

O Aras'tı ve bu gece güzel olacaktı... Güzel olması için elimden gelen her şeyi yapacaktım.

Benimle Ol DiyeWhere stories live. Discover now