6. Bölüm

3.1K 269 39
                                    

             

TUTSAK YÜREĞİM
6. BÖLÜM

Lidya ile vedalaşmak sandığından zor olmuştu. Edward'ı bir şekilde kandırmış olsa bile içine çöken hüzün ve akmayı bekleyen gözyaşlarıyla baş etmekte güçlük çekiyordu.

Onca askerin arasında Edward'ı önüne oturtmuş, geride kalmamak için kendini olanca gücüyle zorluyordu. Bir gündür at sıratında yolculuk yapıyorlardı ve sadece bir kez ihtiyaç için durmuşlardı.

Saatlerdir tuvalet ihtiyacı için durmalarını beklese de kimseden ses çıkmadığı için utanıyor, zayıf olduğunu düşünmemeleri için sessiz kalıyordu. Artık iyice geride kalmışken yan tarafında sessizce at süren adama baktı. Arada etrafını kolaçan etse de gözleri hep ilerideydi. Kadının bakışlarını üzerinde hissetmiş gibi yüzünü döndüğünde alayla sırıttı. Iris kafasını hızla çevirdiğinde Brandon kadının sandığından daha güçlü olduğunu düşünmeye başlamıştı. En son verdikleri molanın üstünden saatler geçmişti ve ne kadından ne de oğlundan ses çıkmamıştı. Bu durum onu epeyce şaşırtmış olsa da atlar yorulmuştu ve artık dinlenmeleri gerekiyordu.

Kaiden'in yakınlardaki nehir kenarında mola vermelerini emredeceğini bildiği için sessiz kaldı. Matheson Klanına gönderdiği üç askerin getireceği haberleri düşünüyor, Kaiden'in bir şeylerden şüphelendiğini anlasa da nedenini bilmiyordu. Yolculuk boyunca gözlerini kadından ayırmamıştı. Gözleri ve elleri dışında vücudunun hiçbir yeri görünmediği için ne durumda olduğunu anlayamasa da gittikçe geride kaldığı için yorgun düştüğünü anlayabiliyordu. Üstelik de uykusuzdu.

"Biraz daha dayan. Az kaldı."

Iris Brandon'a döndüğünde kendisiyle ilk kez konuştuğu için şaşırsa da çabuk toparlandı.

"Teşekkür ederim." dedi yorgun düşmüş sesiyle. Yakında mola verecek olmanın haberini aldığı için daha iyi hissediyordu. Biraz eğilip uyuyan Edward'a baktığında uyandırmak için mola verecekleri zamanın uygun olacağını düşündü. Pelerinini etrafına sıkıca sarıp soğuk esen rüzgarın Edward'ı üşütmemesi için biraz daha eğildi öne doğru.

Güneşin batmaya yakın olduğu bi zamanda nehir kıyısına vardıkları için mola verdiler. Askerler gruplar halinde atları şu içmeye götürüp geri dönüyorlardı. Tüm kafile atları ağaçlara bağlayıp dinlendirdiğinde Iris Edward'ı uyandırıp nehir kenarına götürdü. İhtiyaçlarını giderdikten sonra uykusunun açılması için çizmelerini çıkardı ve ayaklarını nehrin sığ kenarında taşlıkların olduğu kısma soktu. Edward'ı oturttuğu büyük kayanın hemen yanında eteklerini katlamış, çıplak ayakları şu içindeydi. Soğuk havaya nazaran daha sıcak olan suyla boynunu ve ensesini ıslattı.  Askerlerin gelme ihtimaline karşı peçesini hızla açıp yüzünü yıkadıktan sonra tekrar taktı.  Bir süre daha suda oyalandıktan sonra çıkıp Edward'ı kucağına aldı.

"Abla ne zaman bitecek yolculuk?"

Edward'ın hasta gibi çıkan sesi genç kadını endişelendirdi. Dudaklarını alnına bastırıp ateşine bakmaya çalıştı. Ateşi normaldi ama çocuk fazlasıyla yorgun görünüyordu. Etrafını kolaçan edip çocuğu yere bıraktı.

"Tatlım biz ne konuşmuştuk? Abla demek yok artık."

Alnına uzun bir öpücük kondurup çocuğu tekrar kucağına almadan önce çizmelerini giydi. Doğruluğunda aniden karşısında beliren Kaiden, nerdeyse çığlık atmasına sebep olacaktı. Konuştuklarını duymamış olmasını diliyordu.

"Iyi misiniz?"

Sert sesi her zamanki gibi çıkıyor olsa da bir şeyler duyup duymadığından emin değildi hala.

"İyiyiz lordum." dedi çekinikçe. Dün olanlardan sonra konuşmaya utanıyordu. Tuhaf bakışları altında ne yapacağını bilmeden bir süre öylece dikildikten sonra Brandon gözüktü. Genç kadın rahat bir nefes alsa da duydukları korkmasına neden oldu.

"Gitmeliyiz artık. Pusu için fazla uygun bir yerde durduk. Haydutların avlandığı bölgedeyiz."

Kaiden gözlerini kadından alıp arkadaşına çevirdiğinde "Benim kafilemi soyabilecek hiçkimse yok." dedi tehlikeli bir sesle.

Kadına son kez bakıp uzaklaştığında Brandon çocuğu Iris'in kucağından alıp peşine takılmıştı. Nehirden uzaklaşıp kafileye katıldıklarında en arkada kalan atına yöneldi Iris. Ağaca bağladığı dizginleri çözmekle uğraşırken bir anda ağaçların arasından beliren adamlar tarafından etrafları sarılmıştı. Kısacık bir zaman diliminde onlarca adam ortaya çıkmış, kafileyi hazırlıksız yakalamışlardı. Elleri atın dizginlerinin üzerinde asılı kalmıştı. Korkuyla etrafına baktığında Kaiden ile göz göze geldi. Güvende hissetmek için ona gitmek istese de hareket ettiğinde varlığı hissedilecekmiş gibi korkuyordu.

"Silahları, atları ve kadını bırakıp gidin. Yoksa hepinizi öldürür, kadını da mallarınızı da alırım."

Iris korkuyla konuşan  adama baktığında çoktan farkedildiğini anladı. Nehrin kıyısına geldiğinden beri haydutların onu izlediğinden habersizdi. Bembeyaz tenini ve yüzünü gördüklerinde kadının kimin olacağına karar vermişlerdi bile. Böylesi bir güzellik her zaman liderin hakkıydı.

"Alabilirsen hepsi senin."

Kaiden konuştuğunda kadının korku dolu bakışlarını üzerinde hissetmişti ama o kazanamayacağı kumarı asla oynamazdı. Sayıca onlardan az olsalar bile yanında yer alan askerlerle bir sürü zafer kazanmıştı ve bir haydut çetesine yenilmeyecekti.

İlk saldıran haydutlardan biri olduğunda Iris sırtını ağaca yasladı. Brandon kucağında Edward olduğu için mudahil olmasa da haydutlara karşılık vermek istediği ortadaydı. Edward'ın güvenliğini sağlamak için askerler etrafını sardığında içine dolan minnetle olayları izledi. Brandon kafasını boynuna saklayıp olanları görmesini engelliyordu. Onlara doğru adımını attığı anda biri kolundan tutup  sürükledi genç kadını. Kurtulmak için çırpındığında duyduğu kılıç sesleri kalbinin korkuyla kasılmasına neden oldu. Edwrad'ın güvende olduğunu bilse de olabilecekleri düşünmek onu fazlasıyla korkutuyordu. Haydut, Iris'i sürüklemeye devam ettiğinde "Kaiden!" diye bağırdı.

Kılıcını sapladığı bedenden çıkarıp duyduğu sese döndüğünde az önce konuşan haydutun Iris'i kaçırmaya çalıştığını gördü. Üzerine gelen adamları karşılık vermelerine fırsat bırakmadan öldürüyor, en fazla iki darbede bedenlerini yere seriyordu.

"Hiçbirini sağ bırakmayın!" diye bağırdıktan sonra Iris'i kaçıran haydutun peşine düştü. Sık ağaçların arasından geçerken onları gözden kaybetmemek için çabalıyordu. Açıklık bir alana çıktıklarında kadını çevirip elindeki hançeri boğazına dayadı.

"Gitmeme izin vermezsen onu öldürürüm."

"Ona zarar verirsen ölmek için yalvarırsın." Soğukkanlı tehditi adamın sertçe yutkunmasına neden oldu.

Kadın boğazında hissettiği hançerle korku içinde Kaiden'e baktı. Onu koruyacağını hissediyordu. Nedenini bilmese de ona güveniyordu.

Rüzgâr yüzünden kafasına taktığı bez parçası  haydutun  yüzüne gelip görüş açısını kapatınca öfkeyle "Çıkar şunu."  diyip yüzünü ve saçlarını kapatan peçeyi yere attı.

Beline uzanan sarı saçları serbest kalıp yüzü açığa çıktığında Kaiden için zaman durdu.

_ _ _

Umarım beğenmişsinizdir. Bu arada hala kafamdaki Kaiden için birini bulamadım maalesef.  Oylarınızı ve yorumlarınızı eksik etmeyin lütfen. Teşekkürler şimdiden.

Tutsak Yüreğim Where stories live. Discover now