9. Bölüm

3K 256 16
                                    

TUTSAK YÜREĞİM
9. BÖLÜM

Ne diyeceğini şaşırmış biçimde kollarından sıkıca tutan adamın gözlerine bakıyordu. Şefkatle bakan gözleri değişmişti, öfke doluydu şimdi. Söylediği her yalan onu sona götürecek yolda bir taş daha diziyordu ve kendine yeterince uzun bir yol yapmıştı. Bu yolun sonunda ne olduğunu, onu neyin beklediğini bilmiyordu.

"Önce yüzünü sakladın. Şimdi de gözlerimin içine bakarken yalan söylüyorsun! Kimsin sen?"

Sert sesi kadının irkilmesine neden oldu. İki elini birden Kaiden'in göğsüne koyup sakince konuşmaya, adamı yatıştırmaya çalıştı.

"Ben sadece kendimi korumak için yalan söyledim." dediğinde söyledikleri adamın bir an duraklamasına neden oldu.

"Neyden korumak için?" diye sorduğunda gözleri kadının titreyen dudaklarındaydı.

"Dışarıda olan her şeyden, herkesten."

Doğruyu söyleyip söylemediğini anlamak ister gibi gözlerinin içine uzun uzun baktı. Güzelliğini erkekler yüzünden saklamış olabilirdi ama hâlâ bir şeyler sakladığını, yalan söylediğini düşünüyordu. Yine de Matheson Klanı'na gönderdiği askerler dönmeden onu belirsiz bir şeyle elinde sağlam bir neden olmadan suçlamak istemiyordu.

"Rowena kim?" diye bu defa sorduğunda yutkundu sertçe. Yapamazdı, şimdi zamanı değildi. Gerçekleri anlatmak, benim demek istese de içinde bir türlü susturamadığı ses ona güvenmeden güvenini kazanmadan hiçbir şey anlatmaması gerektiğini söyleyip duruyordu.

"Kızım." dedi. İnanması için Tanrıya yakarıyordu içinden.

"Ama öldü."

Daha fazla soru sormaması için dua ediyorken çalınan kapı kurtuluşu olmuştu. Kaiden kollarını bırakıp kadını arkasına sakladı peçesini takması için.

"Gir." dedi hala öfkenin izlerini taşıyan sert sesiyle. Iris hızla peçesini takıp saçlarını ve yüzünü gizlediğinde yatağa oturup Edward'ın ateşini kontrol etti. Vücudu hâlâ sıcak olsa da şifacının onu iyileştireceği umuduyla sakin kalmaya çalışıyordu.

Arkasına dönüp gelenin kim olduğuna baktığında Brandon'u gördü. Edward'ın nasıl olduğuna bakıp Kaiden'e döndüğünde sıkıntıyla gerilen yüzü her ikisinin de dikkatinden kaçmamıştı.

"İngiltere kraliçesi Margaret de Anjou İskoçya'ya sığınmış. Oğluyla birlikte." dediğinde Iris acıyla inlememek için kendini zor tuttu.

Aylar sonra duyduğu o lanet isim kaderinden kaçamayacağının işareti gibiydi. Bir insanın geçmişinden kaçması, kaçmaya çalışması belki de kurtuluş değil, nafile bir çabaydı.

Kaiden'in her klan lideri gibi Kral ile arası iyi olmalıydı ama nasıl bir ilişkileri olduğunu, ne denli yakın olduklarını bilmiyordu.

"James'in o kadını kabul etmediğini söyle!"

Brandon "Sarayda misafir ediyormuş." diye karşılık verdiğinde Kaiden'in yüzünü göremese de sinirlendiğini ıslanmış beyaz gömleğin altında gerilen kaslarından ve yumruk olmuş ellerinden anlamıştı. Bugüne dek gördüğü tüm İskoçlar İngilizlerden nefret etse de Kaiden'in verdiği tepkiler fazlasıyla soğuk ve sertti. Ne diyeceğini beklerken aniden odadan çıkması kadını şaşırtmıştı. Gözlerini Brandon'a çevirdiğinde giden adamın arkasından sıkıntıyla baktığını gördü.

"O iyi olacak Iris, korkma." dediğinde yüzü görünmese de tebessüm etmeye çalıştı.

"Umarım."

Brandon başka bir şey söylemeden odadan çıktığında gözlerini kardeşine çevirdi yeniden. Bir süre günah çıkarır gibi özür dileyip durdu başında. Onu korumak için de olsa getirdiği bu uzak yerler ikisine de acıdan başka bir şey vermemişti. Tek güzel yanı Lidya ile tanışmış olmasıydı ama onu da geride bırakmak zorunda kalmıştı. Ülkesini, halkını geride bırakmak zorunda kaldığı gibi. Düşünceleri arasında yorgunlukla kardeşinin küçük bedenine sarılarak uyuyakaldı.

Gözleri aralandığında başucundaki hareketlilik yüzünden hızla doğruldu. Solunda yatan kardeşine baktığında odada Kaiden ile birlikte şifacı kadının da olduğunu gördü. Yataktan kalkıp diğer tarafa, Kaiden'in yanına geçtiğinde şifacı kadının yaptıklarına baktı. Edward'ın alnına yerleştirdiği bezi değiştiriyordu. Yan tarafındaki sandalyede ise boşalmış küçük tahta bir kase ve kaşık vardı. Tanrı bilir ne kadar uyumuştu da geldiklerini bile fark etmemişti. Gözlerini yanındaki adama çevirdiğinde dikkatle şifacıyı izlediğini gördü. Bir süre sonra bakışlarını hissetmiş gibi kafasını çevirdiğinde kara gözleri oldukça soğuk bakıyordu. Hem yalan söylemenin hem de kendisine yardım eden insanları kandırıyormuş gibi hissetmenin ağırlığı altında eziliyordu. Kardeşi için bu kadar çabalayan insanlar gerçek adını bile bilmiyorlardı. Kim olduğu, nerden geldiği hep yalandı. Tek doğru, hissettiği vicdan azabı ve minnetti. Özür dolu gözlerini kaçırıp yatağa baktığında şifacının toplandığını gördü.

"Nasıl? İyi olacak mı?"

"Ateşi düştü korkmayın. Önemli bir şey değil ama daha iyi beslenmesi gerek. Çok zayıf düşmüş."

Sessiz kaldı. Handa yeterince beslenemediğinin, iyi bakamadığının farkındaydı. Kalede her şeyin daha iyi olmasını diledi.

Şifacı kadın "İzninizle lordum." diyip odadan çıktığında Kaiden, kapıda bekleyen askere bir el işareti yapmış, ardından asker, kadının peşinden odadan çıkmıştı.

"Şifacı haklı. Oğlun çok zayıf. Ona bakamıyor musun?" dediğinde, sert sesiyle sorduğu acımasız soru kalbine dokunmuştu. Ona iyi bakabilmek, güvende olmasını sağlayabilmek için her şeyi yapmıştı ama demek ki yeterli değildi. Ona gerçekleri anlatsaydı belki anlayabilir, canını yakmak için bu denli uğraşması gerekmediğini bilirdi.

"Bugüne kadar bakabildiğimi sanıyordum. Onu mutlu görmek için her şeyi yapabilirim ama yeterli değil biliyorum."

Canını yakmak için sorduğu soru kendi canını yakmıştı. Üzgün sesi birini öldürdüğünde bile sızlamayan, varlığını bile neredeyse unuttuğu vicdanını sızlatmıştı. Güzel yüzünü ellerinin arasına alıp ona sarılmak, artık her şeyin daha güzel olacağını söylemek istiyordu.

Odanın en uzak köşesine geçip küçük pencereden köyü izledi. Kadından olabildiğince uzak durmak en iyisiydi. Kaleye varmak için sabırsızlanıyordu ilk kez. Aylar değil de yıllardır evinden, kalesinden uzak kalmış gibi hissediyordu. En büyük nedeni ise aklından bir an olsun çıkaramadığı, hakkında hiçbir şey bilmediği bir kadındı. Klanına vardığında ilk yapacağı kesinlikle Iris ile ilgili her şeyi öğrenmekti. Ardından çok sevgili Kralının yanına gidip babasının katili olan kadını kabul ettiği için hesap soracaktı.

"Baba." diye inlemeye benzer zayıf bir ses duyduğunda arkasına döndü. Iris oğlunun yüzüne dokunmuş, sakinleştirmeye çalışıyordu.

"Bebeğim ben buradayım."

Adımlarını yatağa doğru attığında bakışları yüzündeki peçeyi çıkaran kadında asılı kalmıştı. Güzel gözleri hüzünlü bakıyordu. Kocasını hatırlamak onu üzmüş olmalı diye düşündü. Ona aşık mıydı? Ya da kocası onu seviyor muydu? Ve daha birçok soru...

Aklından çıkarmaya, onu bu denli rahatsız eden düşünceleri silmeye çalıştı. Rahatsız olmasına neden olan neydi bilmiyordu ama saçmaydı. Ölü bir adamı sahip olduğu kadın için kıskanmak akıl karı değildi.

_ _ _

Gecikmeli de olsa geldi nihayet. Umarım keyifle okumuşsunuzdur. Yavaş yavaş gerçekleri ortaya çıkarma vakti geliyor. Sevgiler.

Tutsak Yüreğim Where stories live. Discover now