24. Bölüm

2.7K 184 28
                                    

TUTSAK YÜREĞİM
24. BÖLÜM

Kadının burada ne aradığını bilmiyordu ama James'in İngilizlere olan nefretini bilmesine rağmen klanına sürgün edilmiş bir kraliçe sokması fazlasıyla sinirlenmesine neden olmuştu. Öfkeyle parlayan kara gözlerini kendilerine doğru yürüyen kadından ayırıp Krala çevirdiğinde 'bunu sonra konuşuruz' bakışlarını elbette ki anlamıştı.

"Hediyeleri dağıtması için birkaç asker seç Brandon." dediğinde gözlerini yüzüne bile bakmadan konuşan Kraldan ayırıp Kaiden'e baktı Brandon. Kraldan bile emir alıyor olsa son söz klan liderine aitti daima. Gözleri dostuna çevrildi. Onay alır almaz yanına birkaç asker alıp kafilenin arkasında görünen onlarca sandığa doğru yürüdü. Gece boyunca oyalanacak, kafasını güzel Iris'ten uzak tutabilecekti nihayet. Onu düşünmek bile dostuna ihanet etmek demekti. Bunu Kaiden'e asla yapamazdı. Bakışları onca mesafeye rağmen dostunu bulduğunda suratındaki ifade huzursuz olduğunu açıkça gösteriyordu. Onu bu durumdan kurtarması için Tanrıya dua etmesi gerekiyordu çünkü onu ancak Tanrı kurtarabilirdi.

Kaiden yanında Kral ve suratına bakmaya tenezzül dahi etmediği İngiliz kadınla yürümeye başladığında ardından gelen askerleri ve etraflarını saran kraliyet askerleriyle beraber atına yöneldi. Odasında bekleyen güzel kadını kolları arasına almak, güzelliğinde kaybolmak varken burada olmak canını epey sıkıyordu. Üstelik yetmezmiş gibi Tanrının cezası bir İngilizi kalesine alacaktı. Misafir olarak!

"Ziyaretinizin sebebi nedir?" diye konuşma başlattığında James yanındaki kadına hafifçe gülümseyip gözlerini Kaiden'e çevirdi.

"Her zamanki gibi nezaketten epey uzaksın."

Kaiden James'in lafını umursamayıp atına binmesi için beklemeye başladı. Ardından kendi de atına bindiğinde gözleri kaleyi buldu. Bu anın hemen bitmesini diledi.

"Dostumu ziyaret etmek istedim." dediğinde atını yakınlaştırıp gizli bir şey söylüyormuş gibi fısıltıyla konuştu.

"Tabi bir de güzelliği İskoçya'ya yayılan kadınını ben de göreyim dedim."

İşte bu Kaiden'i gerçekten öfkelendirmişti.

"Ondan uzak dur!" Sert sesiyle dişlerinin arasından konuştuğunda James'in yol yorgunluğu tamamen gitmiş, keyfi yerine gelmişti.

"Çok çabuk öfkeleniyorsun dostum."

Kaiden bakışlarını önüne çekip atının hareket etmesi için karnına yavaşça vurdu.

Kaleye yaklaştıkça gece olmasına rağmen evlerine dönmeyen insanların sesleri de gelmeye başlamıştı. Kalabalığın arasından ilerlerken James'in insanlara selam vermesini izliyordu. Bi anlığına üzerinde yoğun bir ağırlık hissettiğinde etrafına bakınırken İngiliz kadınla göz göze geldi. Bakışlarında gördüğü şey hiç hoşuna gitmemişti. Nefretle kafasını çevirip artık gözler önünde olan köprüye baktı. Fazlasıyla sabırsızdı.

Köprünün üzerinden geçerken Kralın sorularını yanıtlıyordu ama aklını veremiyordu bir türlü. Kaleye yaklaştıkça Iris'e de yaklaştığını hissediyordu. Teninin tadı hala dudaklarında, kokusu hala ciğerlerinde taptazeydi. Onu yeniden kollarına almak için sabırsızlanıyordu.

Demir kapıyı geçip kaleye girdiklerinde seyisler hemen gelip atları almış, ahırlara götürmeye başlamışlardı. Askerler kapıda bekleyecekti. Kral ve misafiri ile beraber içeriye yöneldiklerinde kapıda sırayla dizilmiş olan kale çalışanları onları saygıyla selamladı. Salona doğru yürümeye başladıklarında James'in gözleri etrafını izliyordu. Ardından Kaiden'e bakıp konuştu.

Tutsak Yüreğim Where stories live. Discover now