7. Bölüm

3.1K 258 35
                                    

         
TUTSAK YÜREĞİM
7. BÖLÜM

Gözlerini kadının yüzünden alamıyordu. Yüzünde çirkin bir yara olduğunu söyleyerek onu ve herkesi kandırmıştı. Ama karşısında hayatında gördüğü en güzel kadın duruyordu ve bir haydutun kolları arasında, hayatı tehlikedeydi. Şaşkınlığı üzerinden atamasa da toparlanmaya çalıştı. Söylediği yalanın hesabını verecekti elbet ama şimdi yeri ve sırası değildi.

"Kadını bırak. Gitmene izin veriyim."

Iris, Kaiden'in soğukkanlılıkla konuşmasına inanamıyordu. Şah damarına dayanmış bir hançer vardı ve fazlasıyla korkuyordu ama karşısındaki adam oldukça sakindi. Ondan güç almak istese de hayatının onun için pek de önemli olmadığını biliyordu. Korkudan nefes bile alamıyordu. Tek bir yanlış hareketinde boğazı kesilebilirdi. Handayken Lidya'dan haydutlarla ilgili çok hikaye dinlemişti ama bir gün başına geleceğini ve bir haydutun eline koz olarak düşeceğini asla tahmin etmemişti.

"Kadın da benimle gelecek. Yoksa öldürürüm." diye tehdit ettiğinde elindeki hançeri uyarı niyetine kadının  tenine bastırdı. Kesikten akan kan hançere bulaştığında korku dolu gri gözlerini kaldırıp adamın kara gözlerine baktı. Kaiden ise kesiğe bakıyordu ama gözlerini kaldırıp baktığında gözlerine uzanan yardım elini görse de bakışlarında bir tuhaflık vardı. Iris korkudan yüzünün açığa çıkmasını bile umursamıyordu.

"Ona bir şey yaparsan sağ kalacağını mı düşünüyorsun?"  dedi Kaiden. Gözleri ise haydutun arkasından beliren Brandon'da idi. Onu konuşturup dikkatini dağıtmak, kadına bir zarar vermesini önlemek için oyalıyordu. Brandon elindeki kılıcı adama sapladığında Kaiden kadını tutmak için Öne doğru atıldı.

Bedeni ileri doğru savrulduğunda düşmek üzereyken Kaiden belinden sıkıca tutup düşmesine engel oldu. Soğuk rüzgarın uçuşturduğu güneş kadar parlak saçları yüzüne savrulduğunda burnuna dolan gül kokusu neredeyse gözlerini yummasına neden olacaktı. Hayatında bu kadar güzel bir koku almadığını düşündü. İnce belini sıkıca sarıp doğrulmasını sağladığında gri gözlerine baktı. Kolları  arasındaki narin bedeni, giydiği bol elbise yüzünden biçimsiz görünse de sarıldığı incecik beli yanıldığının kanıtıydı. Elinde olmadan yüzüne uzunca baktı. Bembeyaz teni güneşin altında saf bir elmas gibi parlıyordu adeta. Dolgun dudakları fazlasıyla davetkârdı. Gözlerini dudaklarından zorlukla ayırıp Brandon'a çevirdiğinde tuhaf bakışlarla ikisini izlediğini gördü. Kollarının arasındaki kadını bırakmadan konuştu.

"Brandon o bezi getir!" dedi hemen ayağının dibindeki siyah bez parçasını kast ederek. Aklındaki soruları zorlukla bastırıyor, kimse görmeden önce  kadının yüzünü herkesten saklamak istiyordu. Nedenini bilmese de öğrenecekti ama şimdilik ondan başkasının yüzünü görmesini istemiyordu.

Brandon "İyi misiniz dostum?" diyip peçeyi ellerine bıraktığında yüzünü göğsüne sıkıca bastıran kadına baktı. Anlaşılan Brandon yüzünü görsün istemiyordu.

"Edward'a bak dostum. Biz iyiyiz" diye gönderdiği arkadaşı son kez ikisinin iyi olup olmadığını gözleriyle kontrol ettikten sonra arkasını dönüp ağaçların arasında kayboldu. Kollarındaki kadını bırakmadan kendinden uzaklaştırdığında elinde olmadan yüzüne uzunca baktı yeniden. Fazlasıyla şaşkındı. Hayatında çok güzel kadınlar görmüş, yatağına güzel kadınlar almış olsa da böylesi bir güzelliği daha önce hiç görmemiş, kollarına almamıştı. İçinde uyanan duygulara anlam veremiyordu. Kollarında kırılacakmış gibi tuttuğu kadın saatler önce başına bela olacağını düşündüğü çirkin bir kadınken şimdi ise ilk kez böylesi bir güzelliği görüyormuş gibi ne düşüneceğini bilmiyordu.

"Canın acıyor mu?" dediğinde saçlarını kenara çekip boynunu açığa çıkardı.  Elini ince boynuna sarıp kesiğin bittiği yere dokundu. Tüy kadar hafif dokunuşu hissetmekte zorlanacak olsa da duyuları kollarında olduğu adama karşı öylesine açıktı ki boynuna sardığı elin çizgilerini bile hissediyordu.

"İyiyim lordum. Sayenizde." dedi.

Kaiden'in kolları arasında olmasaydı sesini duyuramayacaktı bile. Hem heyecandan hem de korkudan ne yapacağını bilmiyordu. Kafasını  çevirip arkasına bakmaya çalıştığında Kaiden çenesinden tutup bakmasına engel oldu.

"Bakma." dedi fısıltıdan farksız sesiyle.
Diretmedi kadın. Bir süre daha kıpırdamadan sadece gözlerini kaçırsa da kollarının kıskacından kurtulup elindeki peçeyi aldı. Yüzünü ve saçlarını eskisi gibi örterken Kaiden'in yoğun bakışlarını üzerinde hissetse de farkında değilmiş gibi davranıyordu. Bileğinden tutulduğunda hareketleri durdu aniden. Soru dolu bakışlarını adama çevirdiğinde bir bahane ya da onu bu durumdan kurtaracak beyaz bir yalan düşünmeye başlamıştı çoktan.

"Söylediğin yalanın hesabını vereceksin. Ama şimdi değil. Zamanı geldiğinde." dediğinde Iris rahat bir nefes bıraktı. Sandığının aksine hesap sormasa da zamanı geldiğinde demişti. Ve o zamanın çok uzak olmasını diledi.

Kaiden kadını şaşırtarak peçesini düzeltip elini tuttuğunda adımları ruhsuzca adamın arkasından sürükleniyordu. Sık ağaçların arasından geçerken ağzını açıp tek kelime etse büyü bozulacakmış ve Kaiden'in sessizliği sona erecekmiş gibi hissediyordu. Cevapsız kalacak herhangi bir soruya maruz kalmamak için sessiz kaldı. Bir süre sonra askerlerin yanına, toprak yola, vardıklarında Kaiden elini bırakmadan onu Brandon'un kucağındaki Edward'a yönlendirdi. Askerlerin ve karşısına dikilen Brandon'un tuhaf bakışları altında adamın kucağından atlayıp yanına koşarak gelen Edward'a sıkıca sarıldı. Kokusunu ,yüzündeki peçenin izin verdiği kadarıyla, içine derince çekip sakinleşmeye çalıştı. Kötü bir şeye şahit olmadığı için içi rahattı.

"İyi misin bebeğim?" dedi titreyen sesiyle ama karşılığını Brandon'dan aldı.

"O iyi merak etme."

Minnet dolu bakışlarını adama çevirdiğinde yaşadıklarına rağmen içinde beliren umuda sıkıca sarıldı bu defa. Lidya'nın ne demek istediğini anlıyordu şimdi. Bir erkeğe ihtiyacı yoktu ama kadın başına kendini ve Edward'ı koruyamazdı fakat iki gündür tanıdığı adamlar onu da kardeşini de korumuştu.

"Toparlanın gidiyoruz." Kaiden'in güçlü  sesini duyduğunda Edward'ı bırakıp ayağa kalktı. Etrafa baktığında ne bir haydut ne de başka bir şey göremedi oysa öldüklerini biliyordu. Merakını bastırıp kardeşinin elini sıkıca tuttu. Atını almak için gerisinde kalan ağaca yöneldiğinde kolundan tutulduğunda durup arkasına döndü.

"Benimle gel. Yorulduğunu biliyorum. Dinlenmiş olursun." diyen Kaiden'e şaşkınlıkla baktı. Fazlasıyla yorgun olsa da ne demesi gerektiğini bilmiyordu. Yüzü açığa çıkmış olsa da korkmuyor, aksine kendini güvende hissediyordu.
Bir süre ne diyeceğini bilmeden öylece durduğunda Brandon Edward'ı kucağına alıp atına yöneldiğinde bi cesaretle "Peki, lordum." dedi.

Arkasını dönüp giden adamın peşine takıldığında kafilenin başına kadar yürüdüler. Kaiden iri cüsseli kara atına  rahatlıkla bindiğinde elini uzatıp Iris'e yardım etti. Önüne oturttuğu kadın kendinden uzağa gittiğinde sırıttı. Öne  doğru eğilip kadının kulağına fısıldadı.

"Attan düşersen seni almak için asla durmam."

Keyifli çıkan sesi kadını fazlasıyla utandırmıştı. Iris farkında değilmiş gibi biraz geriye doğru gittiğinde Kaiden iki elini belinin kenarlarından uzatıp atın yularını tuttu.

Kafile yola koyulduğunda Iris Edward'ı görmek için arkasına baktı. En geride, Brandon'un atının üstündeydi ve belli ki halinden gayet memnundu. Gittikçe Kaiden'e yaslandığının farkında olmadan önüne döndüğünde üzerine çöken anî yorgunlukla savaşıyordu. Gözleri uykusuzluktan kapanmaya başladığında Kaiden hissetmiş gibi beline sarılıp kendine çekti kadını. Başı arkaya, göğsüne düştüğünde kafasında dönüp duran tüm sesleri susturup daha sıkı sarıldı beline. Ne sakladığını öğrenecekti ama böylesi güzel bir kadından kendini ve diğer erkekleri nasıl uzak tutacaktı bilmiyordu.

_ _ _

Gecikme için çok çok özür diliyorum. Taziyemiz olduğu için bölüm  yazamadım maalesef ve baya bir süredir de bir türlü odaklanamıyordum yazmak için. Tekrar gecikme olabilir şimdiden affınıza sığınıyorum. Sağlıkla ve sevdiklerinizle kalın.

Tutsak Yüreğim Where stories live. Discover now