21. Bölüm

2.5K 196 16
                                    

TUTSAK YÜREĞİM
21. BÖLÜM

1461
İskoçya, MacDonald Klanı

Kollarından sertçe sarsan adam o korkunç anılardan sıyrılmasına neden oldu. Ağladığının ve Kaiden'i daha da öfkelendirdiğinin farkına vardığında gri gözlerini kendisine öfkeyle bakan adamın kara gözlerine çevirdi. Ne diyecekti? Dili tutulmuş gibiydi adeta. Yalanlarının bir gün açığa çıkacağını ve ayaklarına dolanacığını elbet biliyordu ama hazırlıksızdı. Korkuyordu, hem de çok korkuyordu. Bu kadar çabuk olmasını beklemiyordu. Bu denli kolay olmamalıydı.

"Konuş!"

"Lordum ben..."

Cümlesinin devamını getiremediğinde Kaiden öfkeyle kollarından tutup genç kadını peşinden sürükledi. Mutfaktan çıktığı anda karşısında gördüğü kalabalığın arasından başı eğik çıkmıştı.

"Herkes işine baksın!"

Kısık ama güçlü sesiyle verdiği emir genç kadının vücuduna bir ürperti saldı. Herkesin bir yerlere dağıldığını göz ucuyla görmüştü. Meraklı kalabalığın ağzına yeni bir söylenti verdiği için kendine kızdı. Koridoru geçip basamaklara geldiğinde defalarca kez tökezlemiş olsa da kollarını koparacakmışçasına sıkı tutan adam buna engel oluyor ama asla durmuyordu. İki kat merdiveni işkence gibi geçen sürenin ardından çıktıklarında Kaiden'in odasına geldiklerini anladı. Korku içinde gözlerini iri cüsseli adamın üzerinde gezdirdi. Neden buraya gelmişlerdi bilmiyordu.

Kaiden kapıyı hiddetle açtı. Kolundan sertçe itip odanın ortasındaki halıya düşmesine neden oldu. Iris korku içinde kafasını kaldırıp öfkeli adama baktığında gözlerinde gördüğü kana susamışlık korkmasına neden oldu. Ne avucundaki yanma hissini ne de dizlerinin ağrısını umursamadan ayaklanmaya çalıştı ama Kaiden ona fırsat vermedi. Öfke içinde odanın ortasına gelip kadının yanına çöktü. Kollarından yeniden tuttuğunda Iris moraracağına emindi artık.

"Tek bir yalan daha söylersen oğlunu bir daha göremezsin! Bana anlat şimdi. Neden yalan söyledin?"

Dişlerinin arasından konuşuyor, öfkesini bastırmaya çalışıyordu yoksa kollarındaki kadını kendi elleriyle öldürecekti. Sakinleşmeye çalıştı.

"Konuş!"

"Ben sadece kendimi ve Edward'ı korumak için yalan söyledim."

Neyden, kimden koruması gerekiyordu? Lanet olsun ki içinde hissettiği yakıcı öfkesi bir anda uçmuş gibiydi. Şu durumda bile güzelliğinden etkileniyor olmak fena halde canını sıkıyordu. Onu korurdu. Her şeyden, herkesten korurdu.

"Anlat her şeyi, sana söz veriyorum sizi koruyacağım."

"Yapamam."

Kadının fısıltı şeklinde dudaklarından çıkan kelimeyi zar zor duymuştu. Öfkesinin yeniden canlandığını hissettiğinde kadını kendine çekti. Yüzleri arasında kısacık bir mesafe bırakmıştı öyle ki nefesi kadının dudaklarını yalayıp geçiyordu. Ona bu kadar yakın olmak kafasını karıştırsa da bu defa öfkesi ağır basıyordu. Bir kez daha onun yalanlarına inanmayacaktı.

"Iris sana son kez söylüyorum, oğlunu yanında istiyorsan bana gerçekleri anlatacaksın. Seni bu kadar korkutan şey ne?"

"Yalvarırım ona zarar verme!"

Gözlerinden yaşlar dökülmeye başladığında Kaiden bir küfür savurdu. Onu korkutmak, canını yakmak istemiyordu ama buna mecbur bırakıyordu onu. Oğluna asla zarar vermezdi.

"Bana her şeyi anlatana dek onu göremeyeceksin. Karar senin!"

Sözlerini bitirdiğinde öpmek için delirdiği dudaklarından da dokunmak için yandığı bedeninden de uzaklaştı. Gri gözlerini yaşlar içinde görmek canını yakmıştı. Ona neler oluyordu böyle? Bu kadının yanından hemen ayrılmalıydı!

Arkasını dönüp bir kez olsun kadına bakmadan odayı terk ettiğinde kapının ardında bekledi bir süre. Yükselen sesini ve hıçkırıklarını duyduğunda yumuşamamak ve içeri girip kadını kolları arasına almamak için kalbine direniyordu. Ona sıkı sıkı sarılıp koruyacağına dair söz vermek, tek bir nefese muhtaç edene kadar öpmek istiyordu. Ama yapamazdı. Neler çevirdiğini, niçin yalan söylediğini bilmiyordu. Öğrenene kadar da ondan uzak durması gerekiyordu.

Iris elinin tersiyle durmak bilmeyen gözyaşlarını silmeye çalıştıkça yenisi hızla akıyor, yanağına ve oradan da gerdanına doğru süzülüyordu. Kaiden'in ona gösterdiği şefkatin ardından böyle bir zulüm görmesi onu hem şaşırtmış hem de üzmüştü. Nasıl öğrendiğini bilmiyordu ama artık söyleyeceği tek bir yalan bile onu Edward'tan tamamen koparabilirdi. Bunu göze alamazdı ama ne yapacağını bilmiyordu. Ona gerçekleri tüm çıplaklığıyla anlatmalı mıydı? Ya ona inanmazsa? Ya İngiliz olduğunu öğrendiğinde ondan nefret ederse?

Hiçbir çözüm bulamıyordu. Kafasını bir türlü toparlayıp doğru düşünemiyordu.
Böylesi bir zamanda vereceği hiçbir karar sağlıklı olmayacaktı, bunun gayet farkındaydı. Önce sakinleşmeliydi. Ardından ne yapması gerektiğini düşünecek, adımlarını ona göre atacaktı. Gözyaşlarını temizleyip yerden kalktığında gözlerini odada gezdirdi. Sadece bir kere girmişti bu odaya. Edward'ı kaybettiğini sandığı, onu ilk kez öptüğü gece. O geceyi düşünmek akla zarardı.

Önünde iki ihtimal ve o iki ihtimalin de doğuracağı sonuçlar vardı. Bunlara odaklanmalı, o doğrultuda bir karar vermeliydi. Eğer gerçeği anlatırsa Kaiden onu İngiltere'ye teslim edebilirdi ama bunu yapmayacağına inanmak istiyordu. Bu onun da erkek kardeşinin de ölümü demekti. Krala teslim edilirse diplomasi uğruna Kral onu İngiltere'ye teslim ederdi ya da elinde koz olarak da tutabilirdi. Kalbi bunları düşündükçe paramparça oluyordu. Onun güvenini kazandığında gerçekleri anlatmayı düşünmüştü ama hiçbir şey istediği gibi gitmiyordu.

Ama gerçeği anlatmazsa Kaiden Edward'ı görmesine asla izin vermeyecekti. İşte buna dayanamazdı.
Söyleyeceği hiçbir şey artık Kaiden'i tatmin etmeyecekti biliyordu. Onu tatmin edebilecek tek şey gerçeklerdi. Güvenini kazanmadan kaybetmişti. Ne derse desin artık şüpheyle yaklaşacağını ve gerçekliğini teyit etmeden peşini bırakmayacağını biliyordu. O zeki bir adamdı. Aklını kullanmalı, bir çıkış yolu bulmalıydı. Fakat düşüncelerinin hiçbiri olumlu bir kapıya çıkmıyordu. Bu kadar karamsar olmasının sebebi yaşananların taze olması mıydı bilmiyordu.

Ayaklanıp Kaiden'in yatağına doğru yürüdüğünde içinde sebepsiz yere tuhaf hisler uyanmıştı. Yatağa oturduğunda elleri bilinçsiz bir şekilde yastığa gitti. Ellerine alıp yüzüne yaklaştırdığında o erkeksi koku ciğerlerine yayıldı ağır ağır. Bir an bu yatakta onun kadını olduğunu, bedeninde gezen dokunuşlarını, dudaklarını hayal etti. Hayali bile böylesine yakıcıyken bunun gerçek olma ihtimali genç kadına alevlerin ortasında kalmış gibi hissettirdi.

Bu aptallıktı! Belki de kendi celladı olacak bir adam için kurduğu bu hayaller onun zayıflığının bir göstergesiydi sadece. Tehlikeli düşünceleri aklından def ettiğinde bile hala bir karara varabilmiş değildi. Kadere inanıyordu. Tanrıya küçük kardeşini koruması için yalvardı. Kendi başına gelen her şeyi kaderi sayıp kabullenecekti. Yapabileceği hiçbir şey yok gibiydi. Düşünmüş olsa bile bir hal çaresini bulamamıştı. Elinden geldiğince gerçekleri gizleyecek, bu süre içerisinde de küçük kardeşi için güvenle büyüyeceği bir yer bulmaya çalışacaktı. Onun güvenliğini sağladıktan sonra kendisi ölüme bile razıydı.

Bir karara varamamış olmanın huzursuzluğu içinde Kaiden'in kollarında olduğunu hayal ederek yatağa uzandı. Kokusunun sindiği yastığa sıkıca sarıldı. Bir planı yoktu ama madem ölüme bu kadar yakın hissediyordu kendini mutluluktan da ona hissettiği korkutucu duygulardan da mahrum etmeyecekti.

_ _ _

Beğendiğiniz bir bölüm olmuştur umarım. Oy ve yorumlarınızı bekliyorum. Sağlıkla kalın.

Tutsak Yüreğim Where stories live. Discover now