10. Bölüm

3.2K 259 27
                                    

TUTSAK YÜREĞİM
10. BÖLÜM

Edward'ın kıyafetlerini giydirip üzerine pelerinini geçirdikten sonra kucağına alıp dışarıda bekleyen askere doğru yürüdü. Kaleye varmalarına bir günlük yol kaldığı için fazla oyalanmak istememişti Kaiden. Edward'ın bakımının kalede daha iyi görüleceğini söyleyip kadının içini rahatlatmış olsa da çocuğun bir günlük yolculuk boyunca ateşlenmesi durumunda yapabileceği tek şey şifacıdan aldığı otları kaynatıp içirmekti. Yeniden hastalanmaması için dua ediyordu.

Askerin yol göstermesiyle basamakların sonuna geldiğinde içerideki kalabalığa aldırmadan handan dışarı çıktı. Askerlerin atları çoktan hazırladıklarını gördüğünde bindiği atı aramaya başladı. Kendi atını ise göremeyince bu defa sormak için Brandon'u aradı gözleri ama biraz ilerisindeki ağacın dibinde Kaiden ile konuştuğunu görünce beklemeye karar verdi. Çok sürmeden gözleri kadını bulduğunda Kaiden'den aldığı emirle yanlarına gelmişti Brandon. Edward'ı kadının kucağından alıp konuştu.

"Dostum, benimle ata binmek ister misin?" diye sorduğunda kucağındaki çocuk hevesle başını sallamıştı. Gozlerini kadına çevirdi bu defa.

"Kaiden ile gideceksin Iris." dediğinde az önce Brandon ile konuştuğu yerde başka bir askerle konuşan adama baktı. Soru sormasından, ona yalan söylemekten çekinse de karşı gelemezdi.

"Peki."

Brandon atına doğru gittiğinde o da yavaş adımlarla Kaiden'e doğru yürüdü. Kara gözleri kadını bulmuş, adımlarını takip ediyordu. Yanına vardığında ise zaman kaybetmeden belinden sıkıca tutup ata bindirdi kadını. Kendi de atın sırtına çıktığında bir elini Iris'in karnına sarıp kendine çekti. Bu hareketi kadını şaşırtsa da sessizce itaat edip sırtını geniş, güvenli göğsüne yasladı. Diğer kolunu belinin yanından geçirip atın yularını sıkıca tuttuğunda sırtına ayağıyla hafifçe vurup hareket etmesini sağladı.

Bir süre sonra köyden çıkıp da kafile düzene girdiğinde Edward'a bakmak için arkasını döndü. Brandon en arkada at sürüyordu ve Edward'ı sıcak tutmak için başka bir pelerin daha sarmıştı etrafına. Kardeşine yakın olmak istese de Kaiden en öndeyken Brandon en arkada at sürüyordu.

Yola koyulduktan saatler sonra, güneş batmak üzereyken tuvalet ihtiyacı için bir süreliğine mola vermiş, Edward için şifalı otları kaynatıp içirdikten sonra zaman kaybetmeden yeniden yola koyulmuşlardı. Yol boyunca arada bir arkasına dönüp Edward'a bakıyor Brandon'un yüzünde gördüğü küçük tebessümle rahatlıkla önüne dönüyordu. Arkasını her döndüğünde Brandon kadının içi rahat etsin diye çocuğun ateşine kontrol ediyor, normal olduğunu anladığında da tebessüm ediyordu. Bu, ikisi arasında geçen sözsüz bir anlaşmaydı.

Geceyi de mola vermeden geçirdikten sonra güneşin en tepede olduğu vakitte askerler iyice keyiflenmiş gibi konuşmaya, gürültü çıkarmaya başlamıştı. Tepelerin üstüne çıktıklarında ise uzakta gördüğü dört yüksek kulesi olan taştan yapılma kaleye hayranlıkla baktı. Okyanusun kıyısında, yüksek kayalıkların üzerine kurulmuş, köprünün altında okyanusa akan bir su yatağı vardı.

"Beğendin mi?"

"Çok, çok güzel." dedi büyülenmiş gibi çıkan bir sesle.

****

Klana geldikleri anda soğuk havaya rağmen halkın karşılama için dışarıya çıkmasını yüzünde küçük bir tebessümle izledi. Toprak yolda at sırtında ilerlerken insanlar yolun iki kenarına ayrılmış, liderin ve askerlerin geçmesi için öncelik veriyorlardı. Bu görüntü babası zaferden döndüğünde halkın onun için tören yaptığı anları hatırlatmıştı. Dolu gözlerini birkaç kez kırpıştırıp yaşları geri gönderdiğinde insanlara bakmaya başladı. Kadınların tuhaf bakışlarını üzerinde hissettiğinde gerildi.

Tutsak Yüreğim Where stories live. Discover now