8. Bölüm

3.1K 266 21
                                    

TUTSAK YÜREĞİM
8. BÖLÜM

Uykulu gözleri aralandığında hafifçe yağan yağmurun rüzgarla birleşerek çıkardığı uğultulu ses doldu kulaklarına. Uyku sersemliğini üzerinden az da olsa atmayı başardığında yaslandığı sıcak bedene sokuldu yüzüne çarpan soğuk havaya inat. Buz gibi esen rüzgara rağmen sırtı alev alıyordu sanki. Bir süre daha sessizce sıcağın keyfini çıkarmayı düşünse de Edward'ın nasıl olduğunu görmek için sıcak yerini bozdu ve Kaiden'in arkasına doğru baktı. Brandon en arkadan gelmiş hemen gerisinde at sürüyordu ve Edward'ın üzerini pelerinle sıkıca örtmüştü. Gönül rahatlığıyla önüne döndüğünde yüzüne örttüğü peçeyi delip geçen sıcak nefesi kulaklarında hissetti.

"Oğlunun ateşi yükseldi biraz ama şimdi iyi korkma. İleride bir han var, orada şifacı bizi bekliyor olacak. İki askeri önden gönderdim hazırlık yapmaları için." dediğinde her kelimesinde kadının kalbi suçluluk duygusuyla sıkıştı. Brandon'un neden onlara yaklaştığını anlamıştı. Tanrı bilir ne zamandır uyuyordu da küçük bebeğinin hastalandığını fark etmemişti.

"Size minnettarım lordum."

Daha fazla konuşamadı. Ne zamandır hasta olduğunu, her ateşlendiğinde olduğu gibi sayıklayıp sayıklamadığını sormak istese de yapamadı. İçini kemiren endişeyle Tanrıya dua etti çabuk iyileşmesi için zira ne kadar uzakta olduğunu bilmediği hana varana dek yapabileceği tek şey bedenini sıcak tutmaktı. Onu da Brandon layığıyla yapıyordu gördüğü kadarıyla.

Düşüncelere dalmışken köyün, sandığının aksine çok da uzakta olmadığını tepenin üzerine ulaştıklarında fark etti. Bir saat uzaklıkta gibi görünen köy küçük tepelerin arasına gizlenmiş gibiydi. Etrafı sık ağaçlarla kaplı, daha önce hiç görmediği kadar yeşildi. Büyülenmiş gibi bir süre küçük köyü izlerken belindeki kolun sıkılaştığını hissetti. Kafasını yan tarafına çevirdiğinde Kaiden eğilip gözlerinin içine baktı. Bakışlarının yoğunluğu utanmasına neden olsa da gözlerini çevirmedi. Hem onunla bu denli yakın olmak hem de yüzünü gördüğünü bilmek içinde ilk kez tattığı duyguları açığa çıkarıyordu ve bundan sebepsizce tedirgin oluyordu. Yola koyulmadan önce kimseyle yakınlık kurmayacağına ve yüzünü asla açmayacağına dair planlar yaparken ikinci günden görmemesi gereken en önemli kişi görmüştü yüzünü. O güçlü bir adamdı ve yalanları ortaya çıktığında neler yapabileceğini kestiremiyordu zira bugüne dek gördüğü hiçbir erkeğe benzemiyordu.

Bakışlarının değiştiğinden habersiz adamın kara gözlerine dalmışken duyduğu erkeksi kalın ses, kötü bir kabustan uyanmış gibi irkilmesine neden oldu.

"Sen iyi misin?"

"İyiyim lordum."

Titrek çıkan kısık sesi kaşlarının çatılmasına neden oldu. Kadını şaşırtarak elini peçenin altına soktu usulca. Yüzüne dokunduğunda ateşinin olmadığını fark etti. Elini teninden çekmek için kendiyle girdiği savaşta galip gelse de yüzünü ilk kez gördüğü bir kadının, iradesi üstünde bu denli etkili olması canını sıktı. Güzelliğini göstermek yerine gizlemesi ise tuhaf bir şekilde hoşuna gitmişti. Kadından biraz uzaklaşıp saatlerdir aldığı o güzel kokudan mahrum bıraktı kendini. Handaki kadınla yatmış olmasaydı uzun zamandır güzel bir kadına dokunmadığı için böyle hissettiğini düşünürdü ama kollarındaki kadın kadar olmasa da güzel denebilecek bir kadınla birlikte olmuştu. Aklını da bedenini de kollarındaki güzel yaratıktan uzak tutsa iyi olacaktı.

Bir süre sonra köye vardıklarında yağmur şiddetini iyice arttırmıştı. Kaiden attan inip ellerini kadının beline yerleştirdi yardım etmek için. Boş bir çuval taşıyormuş gibi rahatlıkla bedenini yere indirdiğinde hemen yan tarafında atını dizginlemeye çalışan Brandon'a döndü. Kaiden Edward'ı kucağına alıp hızla hana yöneldiğinde vakit kaybetmeden peşine takıldı. Kapıdan geçtikleri anda üzerlerine dönen bakışlara ve saygıyla ayağa kalkan insanlara aldırış etmeden öndeki askeri takip ettiler. Basamakların hemen karşısındaki odaya girdiklerinde asker "Şifacı gelmek üzere lordum." diyip odadan çıkmıştı. Kaiden Edward'ı odanın ortasındaki yatağa yatırıp etrafına sardığı pelerini açtığında ateşini kontrol etmek için alnına dokundu Iris. Yanıyordu! Daha önce de hastalandığında çok korkmuştu ama şimdi yalnız olmadığını bildiği için bir nebze olsun içi rahattı. Kaiden sakince çocuğun giysilerini çıkartıp açtığı örtünün altına küçük bedenini yerleştirdiğinde bilgili olduğunu anlamıştı.

Iris Kaiden'in yatağın kenarına bıraktığı nemli giysileri alıp yanmakta olan şöminenin önüne sandalye çekerek serdi kuruması için. Sessiz ve ikisi için saatler gibi geçen bir sürenin ardından odanın kapısı açılmış, içeri yaşlıca bir kadın girdi.
Yataktaki küçük bedeni gördüğünde arkasındaki askeri geride bırakıp yatağa yanaştı. Alnına dokunduğunda aynı zamanda ne kadar süredir bu halde olduğuyla ilgili sorular sormaya başlamıştı. Cevabını bilmediği ve fark etmediği için sessiz kaldı. İçindeki vicdana azabıyla boğuşuyordu.

Şifacı kadın " Yolculuk yüzünden yorgun düşmüş olmalı." dediğinde gözleri doldu. Haklıydı. İlk kaçtığında da hastalanmıştı ve onu Lidya iyileştirmişti. Aylardır yeterince besleyemiyor, bakımını yapamıyordu zaten. O daha küçücük bir çocuktu ve günlerce çetin şartlarda yolculuk yapmıştı onunla. Kendi bile zor dayanıyorken küçük bebeğinin dayanabilmesi imkansızdı.

Kaiden ile göz göze geldiğinde peçenin altındaki yüzü gözyaşlarıyla sırılsıklam olmuştu çoktan. Gözlerini kaçırıp şifacı kadına baktığında ince bir bezin içine yerleştirdiği otları Edward'ın alnına koyduğunu gördü. Yeşil bir damla şakağına doğru aktığında kadın bezi kafasının arkasından bağlayarak sabitlemişti. Elinde daha önce fark etmediği tahta bir tabağın içinde otlar vardı. Iris'e uzatıp "Sıcak suda kaynatıp içirin. Ben onun için şifalı otlar toplayıp geri geleceğim." dedi.

Kadın ağır adımlarla odadan çıktığında Kaiden arkasından gitmişti. Odada yalnız kaldığında yatağa çöküp Edward'a baktı. Kocaman yatakta küçük bedeni kaybolmuştu. Solgun ve zayıf görünüyordu. Yüzündeki peçeyi çözüp yatağın üstüne bıraktı. Minik ellerini avcunun içine alıp uzunca öptü.

"Sana bunları yaşattığım için beni affet bebeğim."

Arkasında kalan kapı yeniden açıldığında elini hemen peçesine attı. Yüzünü örtmek üzereyken bileğini tutan el yüzünden durdu. Kafasını kaldırıp baktığında Kaiden'i gördü. Elinden tutup ayağa kaldırdı. Gözyaşlarını silmeye başladığında kadın şaşkınlıkla gözlerinin içine baktı.

"Ağlama, oğlun iyi olacak."

Gördüğü şefkat, gözyaşlarına yol yapıyordu. Aylardır yalnız başına idare etmeye çalıştığı yükler omuzlarına birden bırakılmış gibiydi. Gözyaşlarını silen adamın içine ektiği umuda tutunmak istese de yapamıyordu.

"Abla!"

Edward sayıklamaya başladığında yüzünü adamın iri ellerinden kurtardı. Çatık kaşlarının altındaki soru dolu gözler yüzüne dikilmiş, cevap bekliyordu.

"Lidya'yı kast ediyor. Hastalandığında ona Lidya bakardı."

Ağzından çıkan yalanlara engel olamıyordu artık.

"Rowena abla!" dediğinde Kaiden kadının kolundan tutup yüzüne bakmasını sağladı.

"Neler oluyor? Rowena kim?"

_ _ _

Umarım bölümü beğenmişsinizdir. Dört günde bir bölüm atmaya çalışacağım yeniden.  Sevgiler.

Tutsak Yüreğim Where stories live. Discover now