26: Yoongi the keskin nişancı machine

3.5K 584 229
                                    

Jimin'den, Jungkook'un kaçırılma zamanları,

"Nerede kaldı bu çocuk?"

Terasta oturup yorgunluk kahvemi yudumladığım sırada etrafı izliyordum. Canım sıkılmıştı ve şimdiden Yoongi'yi kızdırma sınırına ulaşıp hatta aştığım için sataşacağım bir insan arıyordum. Elbette önceliğim modu Taehyung dört gündür burada olmadığı için düşen en yakın arkadaşım Jungkook'tu.

Aslında hiç de modunun düşmesine gerek yoktu. Sonuçta burada ben vardım. Yalnız falan değildi yani. Yetemiyor muydum ben artık? Taehyung'la sevgili olmadan önce nasıl geçiriyordu günlerini? Benimle değil miydi? Neyse.

İç geçirerek içtiğim kahveyi yere bırakmış ve dudaklarımı büzerek telefonumu elime almıştım. Jungkook'u arayıp nerede olduğunu soracak ve gelirken jelibon almasını isteyecektim. Jungkook da çok severdi. Birlikte yerdik.

Fakat Jungkook telefonunu açmamıştı. Kaşlarım anında çatılırken duymama ihtimaline karşı onu üç kez daha aramış ama hiçbir şekilde bir cevap alamayınca ayağa kalkarak kahvemi orada bırakıp içeri dönmüştüm.

"Jungkook geldi mi?"

Hemen sormuştum bizimkilere. Ama aldığım cevap olumsuz olunca biraz garip hissetmeye başlamıştım. Jungkook telefonlarını açmamazlık yapan biri değildi ve işim kısa sürecek demişti, yani çok da ciddi bir durum yoktu. Telefonunu sessize almasına neden olacak bir durum yoktu.

"Jungkook nereye gitti, biliyor musunuz?"

"Venüs Kafe'ye yapılan saldırıyla ilgili biriyle görüşme yapacağım dedi ya? Neden sordun?"

Yoongi cevaplamıştı beni. Onun yanına gitmiştim ben de hemen.

"Bana işim kısa, bir şey istersen ara demişti ama açmıyor şimdi" demiştim endişemi sesime yansıtarak. "Jungkook telefonlarıma her zaman cevap verir. Sessize alması için bir nedeni de yok ki zaten bana arayabilirsin dediği için de sesini açık tutar"

"Endişelenme hemen. Morali bozuktu. Belki yalnız kalmak istemiştir" diyerek arkasına yaslandığında hemen itiraz etmek için dudaklarımı aralamıştım ki birden müdürümüz odasından büyük bir gürültüyle çıkmış ve her zaman ifadesiz olan suratında ilk defa gördüğümüz gerginlik kırıntıları hepimizin duraksamasına neden olmuştu. Hemen sonrasında söylediği şey ise sadece duraksamamıza değil, donakalmamıza neden olmuştu.

"Yaklaşık on beş saniye önce Jeon'dan acil yardım sinyali geldi. Hemen yerini tespit edin ve ekibi toplayın. Sadece iki dakika veriyorum size. Çabuk olun"

İki dakikada hazırlanmış, yola koyulmuştuk. Fazla geçmeden de varmıştık fakat tahmin ettiğimiz gibi geç kalmıştık. Jungkook'un arabası buradaydı ama ortada ne Jungkook ne de başka bir adam vardı.

"Neden böyle bir yere yalnız geldi?" Demişti Yoongi etrafa bakarken. "Ayrıca burada kim oturur? Kimi sorgulayacaktı bu çocuk? Hangi evmiş öğrenin, çıkalım" diyerek araba içinde bilgisayar başında olan ekip arkadaşlarımıza seslendiğinde sıkıntıyla iç geçirmiş ve saçlarımı geriye tarayarak ellerimle kendime hava yapmaya çalışmıştım çünkü açık alanda olsak da boğuluyor gibi hissetmeye başlamıştım.

"Kim Yonghan. Kapı numarası sekiz. Üçüncü kat."

"Gidelim, hadi" diyerek binaya tekrardan girmek için hareketlendiği sırada arabadaki ekip arkadaşımız tekrardan seslenmişti.

"Gitmenize gerek yok" demişti sıkıntılı bir ifadeyle bize bakarken. "Bu adresle oynanmış. Kim Yonghan'ın ikameti Insadong caddesinde görünüyor."

Seul Nine-Nine: TaekookWhere stories live. Discover now