8. Bölüm

12.8K 641 141
                                    

"Sonra da buraya geldik, başka da bir şey olmadı." Başka anlatacak bir seyim kalmayınca derince oflayıp yatağımın üzerine, Rümeysa'nın yanına oturdum. Bugün olanları yüzeysel de olsa biriyle paylaşmış olmak iyi gelmişti. Tabii ona kabinde olanları, anlatmadım. Bunlar sindirmesi zor olsa da bizim, Semih ile benim özelimdi. Şimdi düşününce dahi kalbim tekliyor, heyecandan bayılacak kıvama geliyordum. Dönüp ne Rümeysa'ya, ya da bir başkasına tabii ki anlatamazdım. En basitinden utanırdım. Ne yaşadığımız ya da yaşayacağımız yalnızca bizi ilgilendirirdi.

Rümeysa'nın yorum yapmadığını fark edince "Ee," dedim uzatarak. Ne düşündüğü benim için önemliydi. "Konuşmayacak mısın?" Rümeysa kesinlikle çok iyi bir dinleyiciydi. Ara ara bana verdiği akıllara bakılacak olursa güzel de bir akıl hocasıydı. "Ne söyleyeyim ki Deniz? Bir şekilde birbirinize alışmanız gerekiyordu zaten. Bu açıdan bakarsan iyi olmuş, konuşmuşsunuz." Evet. Ben de bu konuda tıpkı Rümeysa gibi düşünüyordum. Uçağa binmeme engel olduğu için her ne kadar sinirlensem de aileler toplanmadan önce kısa da olsa zaman geçirmemiz iyi olmuştu. Hiç değilse artık Semih hakkında fikir sahibi olmuştum.

"Bir de bu akşam ki yemekte hiç konuşmadığınızı düşün, şimdi emin ol o kadar korkutucu gelmeyecek sana." İçli bir nefes daha aldım ve kendimi öylece sırt üstü yatağa bıraktım. Aklım doğal olarak karmakarışıkdı. Nasıl davranmam gerektiğini kestirmekte güçlük çekiyordum. Çevremde yıllar önce yapılan berdeller hakkında konuşuluyordu ve bana dünya saçması geliyordu. Oysa şimdi bir benzerinin içerisinde ben de vardım.

Bir yandan deli gibi korkuyor, bir yandan da henüz bir defa oturup konuşma fırsatı bulduğum adama karşı içimde güvenle karışık bir duyguyu besliyordum. Başıma ne gelirdi bilmiyorum ama yaşayacaklarımın dram ile yoğurulmayacağını hissediyordum. Her şeye rağmen içimdeki polyanna ses bana bunu fısıldıyordu.

"Aslında tek sorun..." elimi havada sallayıp düzeltme yaptım. "Yani benim için en büyük problem okuldu, dedem bile anlayışla yaklaştı. Semih'in yanında okul konusunu onayladı, inanabiliyor musun?" Rümeysa da tıpkı benim gibi alayla güldü. "Bu yaştan sonra bir de tribünlere mi oynuyor, dedeme bak sen," dedi alayla ve uzatarak. Tavanla bakışsam da bana baktığının bilincindeydim, olumlu anlamda başımı salladım.

Rümeysa benim aksime şehir dışında okumak için dedemle inatlaşmamıştı. Böyle bir hedefi de yoktu zaten, sorun çıkmamıştı. İşletme okuduktan sonra bu senesini tamamen evde geçirmişti. Gelecek için tam olarak ne gibi hedefleri vardı bilmiyorum çünkü kendisi de bilmiyordu. Şu sıralar bildiği tek şey, duygusal olarak boşlukta olduğu ve bir ilişki istediğiydi. Kara kaş kara gözlüydü ve bence inanilmaz çekici bir kızdı, bir ilişkisinin olmayışı tamamen evde oturmasıyla âlâkalıydı. Dışarı çıkmıyordu ki birileri ile karşılaşsın.

Dışarı?

Aklıma gelenlerle yattığım yerden doğruldum. Hevesle "Alışverişe çıkalım mı?" diye sordum. İnanılmaz uykum vardı lâkin dayanılamayacak kadar da değildi. Üniversitenin bir başka artısı da geceleri ders çalıştığın için uykusuzluğa karşı sağladığın dirençti. Burada doğru dürüst giyeceğim yoktu, ayrıca akşam yemeğine de bir hayli zaman vardı. Eh, mutfakla ya da ev işiyle aram da yoktu. Tam bir ümitsiz vaka olduğum için tek seçenek alışveriş yapmak gibi duruyordu. Bu beceriksiz halimi Semih'in ailesi gorse, hiç şüphesiz benden vazgeçerlerdi.

Bir de... sanırım akşam için güzel gözükmek istiyordum.

Rümeysa'nın da gözleri parlayınca onun da boş oturmaktan sıkıldığını anladım. Olumlu anlamda başını salladı. "Harika olur." Ayağı kalktı. Dolabın aynasından kısa bir süre kendine baktı. Kendi kendine "Böyle gelsem sorun olmaz," diye söylendi. Üzerinde kiremit rengi kalın askılı, dekoltesiz ve diz hizasına uzanan yazlık bir elbise vardı. Omuzunun üstünden bana baktı. "Çantamı alayım, bir de yüzüme renk vereyim geliyorum," dedikten sonra kendi odasına gitmek için odamdan çıktı. Peşinden bakarken ayağı kalktım. Avluya bakan pencerenin önüne gittim.

GöçükWhere stories live. Discover now