3. Bölüm

15.1K 676 55
                                    

Sevgili Sencan980 e gelsin bu bölüm. :)

O akşam genç kızın gözüne uykunun baş harfi bile uğramamıştı. Dumanların gelini olmayı kabul etmiş ve odasına çekilmişti. Kimseyi dinlememişti. Elbetteki bu oldukça dikkat çekmişti.

Eğitimi için bütün Urfaya baş kaldıran, okumak için aşık olduğu şehri bırakan bir kızdan bahsediyorduk. Tabi ki de verdiği tepkiler normal değildi. Haddinden fazla sakindi. Bu hiçkimsenin gözünden kaçmamıştı.

Konakta fırtına öncesinin sessizliği vardı. Deniz'in babası Ekrem bey bir torunun olacağını biliyor bu sebeple kızının kararına ses çıkaramıyordu. Deniz o saatlerde sessiz sessiz ağlarkan Hakan da yaptığı hatanın bedelini ödüyordu.

Dumanların konağında ise fırtına öncesi sessizlik değil fırtınanın ta kendisi vardı. Kadir bey babası Ferhat ağaya bakarken hala neden böyle bir şey yaptığını anlayamıyordu. Semih bir sağa bir sola eli belinde dolaşıyordu. Esip gürlemesine rağmen dedesini sözünden vazgeçirememişti. Bu evliliği istiyor muydu? Kızıl saçlı hatunla evlenmek aslında kulağa hiç de kötü bir fikirmiş gibi gelmiyordu.

Sabah olduğunda Deniz'in gözünde bir damla yaş dahi kalmamıştı. Odasındaki banyoda kısa bir duş alıp kendine geldi. O dakikalarda konaktan sesler gelmeye başlamıştı. Annesi birkaç kez kapısına gelmişti ama Deniz kimseyle konuşmamıştı. En sonunda Dumanlar haber verilmişlerdi. Hilmi ağayı ziyaret için geleceklerdi.

Dumanların geleceğini duyan Rümeysa hızla Deniz'in yanına çıktı. Odanın kapısına vurdu ama karşı taraftan ses gelmedi. Açmaya da çalıştı ama kilitliydi. "Deniz, aç kapıyı." Deniz gelenin Rümeysa olduğunu anladıktan sonra kapıyı hemen açtı. Ardından tekrar kapıyı kilitleyip kendini kuzeninin kollarına attı.

Sabahtan bu öğlen saatine kadar ağlamıştı ama sanki hiç ağlamamış gibi gözleri yine dolmuştu ama karalıydı. Ağlamayacak, güçlü duracaktı. "Sana söylemem gereken bir şey var."

Usulca kız kardeşi gibi gördüğü kuzeninden ayrılıp ona soran gözlerle baktı. "Nedir o?" Gözlerini arkadaki avluyu tamamen gören pencereye çevirdi Rürü. "Dumanlar geldi, kararı sormak için." Deniz üstündeki şortlu takıma aldırmadan penceresinin önüne geldi. Net görebilmek için de perdesini aralamıştı. Pencereden gördüğü kadarıyla konakta yeni yüzler vardı. Ama bunların arasında Semih yoktu.

Rürü arkadan kuzenine sarıldı. Sanki az önce Deniz'in ne düşündüğünü duymuşcasına "Semih de gelmiş," dedi Rürü. Deniz irkildi, gördüğü kalabalık içerisinde dünki adam vardı, Kadir amca ve Ferhat ağada vardı ama Semih'i göremiyordu. "Hani?" Titrek sesle sorduğu soru Rümeysa'yı üzüyordu. Ama onun da elinden birşey gelmiyordu ki.

"Kadir amcayla dedemin arasında oturuyor," dediğinde Deniz bakakaldı. "Semih bu mu?" Arkadan onaylar anlamda çıkan mırıltıyla ağlasa mı gülse mi bilemedi. Dün bakıştığı adam Semih'in ağabeyi değil ta kendisiymiş meğer. Rümeysa Deniz'den ayrılıp kendini yatağa sırt üstü bıraktı. O bundan sonra ne olacağını düşünürken Deniz çok daha farklı şeyler düşünüyordu.

O sırada her kitapta, istinasız her filmde gerçekleşen sahne gerçekleşti. Semih hissetmiş gibi gözlerini kaldırdı ve kendisine dolu dolu gözlerle bakan kızla göz göze geldi.

Az önce karısı ilan edilen kıza baktı. Ama içinde en ufak bir üzüntü, kızgınlık yoktu. Aksi bir şekilde sakindi. Gözleri kızın vücuduna düştüğündeyse bütün sakinliği kızgınlığa döndü.

Ne işi vardı bu kızın camın önünde, üstelik üstündeki kısacık şortla.

Zorla indirildiğim ve oldukça sessiz geçen bir akşam yemeğinin ardından tekrar odama çıkmıştım. Yarın için uçak biletimi almıştım, sabah kimseye söylemeden çıkmak gibi bir niyetim vardı. Kimseye söylemek istemiyordum çünkü dedemin izin vermeyeceğini biliyordum. Aklıma gelen detayla ellerim buz kesti. Ya okulumu bitiremezsem?

Aklımda o kadar çok soru vardı ki, hangi birini dile dökeceğimi bilmiyordum. Yatağımda Rürü'yle birlikte oturuyorduk. Ne o ne de ben herhangi bir konuşma girişiminde bulunmuyorduk. Rümeysa telefonunu bir kenara bıraktı ve bana bakmaya başladı. "Ne yapacaksın şimdi?" Omuz silktim. "Ben de bilmiyorum. Yarın sabah erkenden yola çıkacağım." Gözleri kocaman açıldı. "Kimseye söylemeyecek misin?" Başımı salladım. Dedem sabah uyandığında evde olmadığımı fark ederse kıyameti koparırdı, biliyordum ama baska çarem de yoktu. Okumama en başından belli karşı çıkmıştı, şimdi de evleniyordum. Bunu bahane ederek okulu bırakmamı istiyecekti. "Pes edemem Rümeysa, anla beni ne olur. Yüzdüm yüzdüm kuyruğuna geldim. Şurada kalmış yarım dönemim, nasıl bırakayım okulumu?"

Konuşmamız gecenin üçü gibi bitmişti, vedalaşmıştık ve gittiğimi bildiğini kimseye söylemeyeceğine dair söz vermişti bana.

Uçağıma iki saat kala hazırlanmaya başladım. Üzerime buraya gelirken giydiğim elbiseyi geçirdikten sonra çanatımı aldığım gibi çıktım konaktan. Konakta hayat erken başlıyordu o yüzden çok erken çıkmıştım. Hava bile daha aydınlanmaya henüz başlamıştı. Ara sokaklardan geçerken içimde kötü bir his beliriverdi. Hani olur ya, izlenildiğinizi hissedersiniz. Benim de içimde öyle bir his vardı. Ama dönüp arkama baktığımda benden başka kimseyi göremiyordum.

Bir müddet yürüdüm. Üstümdeki kısa etekle ara sokaklardan yürümem dogru değildi. Üstelik abim geldiğimde üstümde bu elbiseyi görünce sinirlenmişti.

Sonra içimdeki bir dürtü arkama hızlıca bakmamı söyledi ama bunu yapmadım, elime telefonumu alarak arkaya baktım.

O an fark etmiştim peşimden gelen iki tane takım elbiseli adamı. Birden koşmaya başladım. "Selami, koş arabayı getir." Dedem tahmin etmişti kesin ve arkama adam takmıştı. Adamlardan biri bağırdı, "Deniz hanım, durun. Niyetimiz size zarar vermek değil." Cevap bile vermeden devam ettim koşmaya. Ayağıma spor ayakkabı giymekle ne kadar doğru bir karar verdiğimi düşündüm. Ana caddeye kadar koştum, arkamdaki adamlardan sadece biri kalmıştı ve diğeri arabayı getirmek için ayrılmıştı. Arkamdan araba sesi duyduğumda ana caddeye varmıştım çoktan. Hızla etrafıma bakarak taksi aradım, bu saatte taksi ne alaka diyebilirsiniz ama demiştim, burda hayat erken başlar. Az önce bağıran kişi tekrar bağırdı. "Deniz hanım durun."

Bir taksi durdurduktan sonra hızla içine bindim. "Havalimanına," dedim nefes nefese. Arkama dönüp baktığımda ise iki tane siyah Audi gördüm. Peşimden koşan adam eliyle bindiğim taksiyi gösterdi ve arabalardan öndekine bindi. İşte şimdi bitmiştim. Taksi şoförü bendeki tersliğin farkına varınca dikiz aynasından bana baktı. "Bir sorun mu var kızım?" Sonra kaşlarını çattı, sen Hilmi ağanın torunu değil misin?" Başımı salladım ve arkadaki adamlardan bahsederek onlara izimizi kaybettirerek havalimanına gitmemiz gerektiğini söyledim. "Şu siyah olanlar mı?" Onayladım.

"Bunlar Dumanların arabaları," dedi. Gözlerim kocaman açıldı. Neden beni takip ettiriyorlardı. Eminim kaçıp kaçmayacağımı kontrol ettiriyorlardı manyaklar. Ve ben aslında şuan tam olarak kaçıyor izlenimi veriyordum. Koca bir siktir! Havalimanına yaklaştığımızda arkamızdaki arabalarla aramıza mesafe koymayı başarabilmiştik. Taksi daha durmadan ücreti uzattıktan sonra teşekkür ederek indim arabadan.

Bacaklarım yanıyorlardı, aldırmadım ve hızla koştum. Daha uçağın kalkmasına bir saatten fazla vardı. Koşarak lavaboya girdim. Tek umudum beni bulamamalarıydı. Bu olay dedemin kulağına giderse ne olacağını düşünmek bile istemiyordum.

Lavaboda bir teyzeden başka kimse yoktu. Ellerimi yıkarken bana ters ters baktı ve sonra çıktı. Aynada kendime baktığımda ciddi anlamda dağıldığımı görmüştüm. Saçlarım birbirine girmişti ve yanaklarım kızarmıştı. Düzensiz soluklarımı düzeltmeye çalışırken kapının önünden az önce çıkan teyze olduğunu tahmin ettiğim bir kadının sesi geliyordu. Saçlarımı sırtıma attıktan sonra yüzümü yıkamaya başladım. Bir yandan da kapıdaydı kulağım. "Yok evladım, içeride başka kimse yok."

Yüzümü yıkarken kapının açıldığını duydum. Yandaki peçetelikten kendime pecete aldım ve kapıya arkamı dönerek yuzümü ve ellerimi kuruladım. Bu dağılmış halimi kimsenin görmesini istemiyordum.

Koşarken yukarı sıyrılan eteğimi aşağı çekerken kapıdan giren kişiye bakma fırsatı buldum. Ve o an aslında hayatımın tamamen değiştiğini anladığım andı.

Semih oldukça ifadesiz bakışlarla bir eli ceketinin cebinde beni süzüyordu. Gözleri henüz şoktan düzeltemediğim eteğime ve bacaklarıma düştüğündeyse ifadesiz yüzünün değiştiğine an an tanıklık ettim.

GöçükOnde as histórias ganham vida. Descobre agora