18. Bölüm

12.7K 756 172
                                    

Arabada kırdığım onca potun içerisinde nihayetinde otele varmış, iki kişilik odamıza geçmiştik. Semih, görevliden iki kişilik oda istemeden evvel az çok tahminim olsa da bunu dile getirdiğinde ekstra heyecanlandığımı da söylemeden geçemezdim.

Bu gece, damarlarımda dolanan yabancı maddeyi görmezden gelirsem, bizi bir olarak gördüğüm ilk geceydi. Kendimi kelimenin tam anlamıyla bir ilişki içerisinde hissediyordum. Bunu, aramıza mesafe girince daha net kavramıştım. Ondan öncesinde her yaşadığımız bir zorunluluğun gölgesinde gerçekleşiyor gibi hissediyordum ama artık hayır, tam anlamıyla idrak edebilmiştim.

Benim tek eksik olduğum nokta nasıl davranmam gerektiğini bilmiyor oluşumdu. Semih benim ilk ilişkim değildi lakin ilk ciddi ilişkimdi. İlk defa bu denli yoğun hisler beslediğim adamdı. Bocalamamın sebebi ise tamamen bundan ibaretti.

İçerisinde olduğumuz otel, merkezi bir konumdaydı. Dolayısıyla buraya gelmemiz de çok zaman almamıştı. Çift kişilik yatağın sağ çaprazına konumlandırılmış koltukta yan yana oturuyorduk. Geleli yaklaşık on ila on beş dakika olmuştu. Ayağımda tam olarak çile diye tanımlayabileceğimiz ayakkabılardan kurtulmuş, günlerdir hasreti ile kavrulduğum kollarda ilk soluğumu almıştım.

Semih yayvan bir şekilde oturmuş geniş göğsünü de benim için ayırmıştı. Rahattık. Rahat olduğumuz kadar da huzurluyduk. Sözlü olarak ifade etmemiş olmamız gerçeği değiştirmiyordu, hissetmek yeterliydi.

Elimi hasretini çektiğim tende gezdirirken kısık bir sesle "Semih," diye söylendim. Açıkçası alkolün arkasına sığınıp elimi düşünmeden teninde gezdirebilmenin zevki bir başkaydı ve ben bu anı yarım bırakmak istemiyor, sonsuza kadar devam etmesini diliyordum. Lakin öte yandan da biyolojik saatimin yelkovanı tam olarak benim uyku saatimin üzerindeydi, hatta geçiyordu bile.

Sesim uykulu olduğumu bas bas bağıracak şekilde kısık ve boğuk bir tonda yükselmişti. Semih dudaklarını başımın üzerine bastırdıktan sonra genizden gelen bir sesle "Hım," diyerek karşılık verdi. Sesi pürüzlüydü. Tıpkı benim gibi onun da yorgun olduğu ses tonundan belliydi. "Efendim güzelim."

Çenemi göğsüne yasladım ve kaçıncı defa olduğunu sayamadığım bir şekilde yeniden yüzünü incelemeye başladım. Gördüklerimin rüya olmadığından emin olmaya çalışıyordum. Gözlerimi tüm yüzünde detaylıca dolaştırdım, son duraklarının ise onun dudakları olmasına izin verdim. Dudaklarım sanki dakikalar önce buluşmamışlar gibi yeniden Semih'in dudaklarına hasret bir şekilde sızladı. Yine de bunu belli etmemek için üstün bir çaba sarf ettim. Sınırımı daha fazla aşmamalıydım, bu gece için yeterliydi. "Uyuyalım mı?" diye sordum. Bu, hasretini çektiğim başka bir noktaydı.

İçinde Semih'in olduğu her şeyi özlemiştim. Oysa birlikte geçirdiğimiz zaman bile bir elin parmak sayısını geçmezdi. Benim yerimde belki başkası olsaydı yanındaki adamdan nefret ederdi ama kadere inanıyordum ve bu adamın alnımın derisine kazınmış ismin sahibi olduğunu biliyordum. Kalbim ismini zikrederken bunun başka bir açıklaması da olamazdı zaten. Semih o an ne düşündüğümü biliyor gibiydi. Az evvel başımın üzerinde duran dudaklar şu anda alnımın ince derisinin hemen üzerinde, hareketsizdi.

Dudaklarının tenimle ayrılmasıyla paralel olarak dilini damağına vurarak "Cık," diye bir nida çıkardı. Gözlerimi merakla gözlerine diktim. "Olmaz." Kaşlarını yukarı kaldırıp indirmiş olsa da boğuk sesi onu ele veriyordu. Sabah, aslında saate bakıldığında dün sabah, işe gitmek için erken kalkmış ardından da benim için, bizim için saat ya da zaman dinlemeksizin İstanbul'a gelmişti. Benim yorgun oluşumdan çok daha fazla yorgun olmalıydı. İkimizin de derin soluklu bir uykuya ihtiyacı vardı. İtiraz etmesine anlam veremediğim için "Neden?" diye sordum meraklı meraklı.

GöçükWhere stories live. Discover now