4. Bölüm

14.6K 744 30
                                    

Eteğimi aceleyle düzeltirken yutkunmadan yapamadım. Titrek bir nefes alıp "Ne işin var burada," diye fısıldadım. Allahım! Ne dediğimi gerçekten bilmiyordum ve şu an şoktaydım.

Aramızdaki mesafeyi iki adımda kapadı. Bense yanından geçmek için bir hamle yaptım ama dedim ya şoktayım. Tabi ki başarısız oldum. Elini hızlıca belime atıp beni kendine çektiğinde zaten al olan yanaklarımın tonunun koyulaştığını hissedebiliyordum. Elini usulca koluma kaydırdı ve aramızdaki mesafenin açılmasını önledi.

"Nereden anladın gideceğimi?" Sesim o kadar titrek çıkıyordu ki kendimden utandım. Üstelik çok da yakındık ve bu akıl sağlığıma büyük bir tehditdi. Uzaklaşmaya çalışsam da izin vermiyor, daha sıkı kavrıyordu kolumu. "Çok yakında evleneceğim kızı araştırdım diyelim." Çok yakında?

"O halde gitmem gereken bir okulumun olduğunu da biliyorsundur." Güler gibi bir ses çıkardı. "Okula gidecek olan kız neden kaçar gibi çıkar evden?" Elimi usulca kaslı göğsünden çektim. Bir adım geriye çekildiğimde kolumu bırakmıştı. "Bilmediğin şeyler var."

"O zaman kahvaltımızı yaparken anlatırsın çünkü bugün hiçbir yere gitmiyorsun."

Dudaklarım yukarı doğru kıvrılırken kendimi alamadan güldüm. "Pardon ama uçağıma yetişmem lazım. Kibar (!) teklifin için teşekkürler." Zihnimi toparlayabilmek için kendime zaman tanıdım. Yanımdaki adama aldırmadan aynanın karşısına geçtim, ellerimi ıslatarak saçlarımın kabarıklığını almaya çalıştım. Parmaklarımı tarak gibi kullanarak şekle soktum uslanmaz tutamlarımı. Bunların hepsini yaparken o öylece durmuş bana bakıyordu, keskin gözlerinin ağırlığını hissediyordum. "Araştırdığını söylüyorsun ama araştıramamışsın." Aynadan ona baktım, konuşmamla bacaklarımda olan bakışları gözlerime çıktı. Devam etmemi bekler gibi bakınca ben de isteğini gerçekleştirdim. "Dedem okumama karşı, elimi kolumu sallayarak çıkamazdım konaktan." Başını olumsuz anlamda salladı, uslanmaz bir çocuğa bakar gibi bakıyordu bana. Eminim o da memnun değildi içinde olduğumuz durumdan.

"O yüzden sen de kaçmaya karar verdin." Elime bir peçete daha aldım peçetelikten, daha fazla onun gözlerine bakmak istemedim. Bakarsam sanki kalbime ihanet ederdim, zavallı, nasıl da hızlı atıyordu gözlerine baktığımda. Huzursuzlandım. "Başka şansım mı vardı sanki?" Kısıkdı sesim ama zaten sessizdik ikimizde, duyuyordu kesin beni.

"Herneyse," bana arkasını döndüğünde beni burada bırakıp hiçbirsey olmamış gibi gidecek sandım. Kısa bir andı ama sevindim anlayışla karşılar sandım. Hem nereye kaçacaktım ki, nereye gidebilirdim en fazla? "Bugün hiçbir yere gitmeni istemiyorum." Kapıyı açtı ve geçmem için bana baktı. Tam yanından geçecektim ki kolumu tutarak engel oldu buna. "Ne oldu?"

Huzursuz bir soluk çekti ve gördüklerinden memnun olmadığını açık açık belli ederek baktı elbiseme. "İlk önce eteğini düzelt." Sesi her ne kadar kısık olsa da vurgusu oldukça sert ve ses tonu oldukca boğuktu. Boğazımı temizledim ve aşağı çekmeyi unuttuğum eteğimi yanaklarım git gide ısınırken aşağı doğru çektim. Üstümdeki elbise hiç de Urfa'da giyilebilecek bir elbise değildi. Geldiğim gün beni karşılayan abimden de uyarı almıştım.

Anlaşılan yanımdaki adam da memnun değildi, eh, haklıydı da biraz.

Bizi bekleyen adamlar eşliyinde çikışa doğru yürürken Semih'de yanıbaşımdaydı. Ara ara üstüme dokunan bakışları eşliğinde arabaya ilerledik. Yolcu koltuğunu benim için araladığında çekinerek de olsa yüzüne baktım. Binmemi bekledikten hemen sonra gözlerini üzerimden ayırmadan yanımdaki yerini aldı. Arabayı çalıştırıp caddeye çıkana kadar nefes dahi alamadım gerginlikten.

Aklımda o kadar çok soru vardı ki ne yapacağımı, nasıl davranmam gerektiğini kestiremiyordum. Aklıma düşen dedemin yüzüyle irkildim. "Beni eve mi götürüyorsun," diye sordum. Dedem üstümde bu elbiseyi, yanımda da bu adamı gördüğü an nasıl tepki verirdi, Allah bilirdi. "Hayır," dedi. Gözleri dikiz aynasından arkayı kontrol ettikten sonra sinyal verdi. "Birlikte kahvaltı yapacağız, sonra bırakacağım." Gözlerimi bir an olsun üstünden çekmiyor, hareketlerini izliyordum.

Şehir canlanmış, güne baslamışdı çoktan. Tam bu sırada da telefonumun hafif bir gürültü çıkararak titrediğini hissettim. Kucağımdaki çantadan telefonumu çıkarirken rol değişmiştik, yoldaki gözleri bendeydi bu sefer. Rümeysa'nın adını gördüğümde yutkundum. Henüz uçağın kalkmasına vardı bu yüzden uçağa binmediğimi tahmin etmiş olacak ki aramıştı. Göz ucuyla Semih'e baktım o da telefonumdaki isme bakıyordu, kaşları çatık.

"Efendim," dedim sesimi normal tutmaya çalışarak. "Deniz, dedem tam anlamıyla çıldırdı." Yüksek tuttuğu endişeli sesinin Semih'e kadar ulaştığını anladığımda çaktırmamaya çalışarak telefonumun sesini kıstım biraz. "Ne yaptı?" Derin bir nefesden sonra konuştu, gerçi az çok tahmin edebiliyordum verdiği tepkileri. "Çıldırdı," diye bağırdı. Sesini fazla yukselttiğini idrak etmiş olacak ki sesini alçaltarak devam etti. "Biz şimdi Dumanlara ne diyeceğiz diye yakınıyor iki saattir. Kaçtığını da düşündü ama okul için gitmiş olabileceğini söyledi amcam da ama yine de işe yaramadı. Hala esip gürlüyor." Bu sefer derin bir nefes çeken ben oldum. "Rürü git söyle dedeme ben gitmedim." Gözlerimi yanımdaki adama çevirdim. O da ara ara yola bkasa da çoğunlukla bana bakıyordu. "Yani gidemedim." Devam etmeme izin vermedi atıldı hemen. Tezcanlıydı biraz. "Kaçırdın mı uçağı?" Cık diye bi ses çıkardım. "Yakalandım," dedim huysuz huysuz. Bu sefer ben de kaşlarımı çatmış ona bakıyordum. "Nası ya?" Sorusuna cevap vermedim. "Sen sadece gitmediğimi söyle dedeme yeter, geleceğim ben," dedikten sonra kapadım telefonu. Ne de olsa eve gidince anlatacaktım olan biteni.

Yerimde huzursuzca kıpırdanarak dedemin vereceği tepkiyi düşündüm. Kimisine verdiğim bu tepkiler aşırı uçuk ya da fazla gelebilirdi. Ben de yıllardır İstanbul'da yasıyordum ama işler Urfa da bilindiği gibi yürümüyordu. Tabii Urfa'nın her yerinde aynı değildi bu durum. Çoğunluğu soyutlanmaya başlasa da bu durumdan geneli benim olduğum durumdaydı. Burada büyüklerimiz ne derse o olurdu. Çoğu zaman dedeme hak verirdim, her ne kadar fazla zor gibi dursa da ben bu tempoya alışmıştım ve bu temponun huzuruyla yaşıyordum uzun yıllardır. Ben bu şehire de insanlarına da zorluklarına rağmen sevdalıydım.

Doğduğum topraklara hayrandım.

Araba bir kadın giyim mağazasının önünde durduğunda anlamayarak ona baktım. "Neden burada durduk?" Bana doğru döndükten sonra bugün kaçıncı olduğunu sayamadığım bir halde kıyafetime baktı. Daha doğrusu etek kısmına. "Seni bu halde insan içine çıkartacağımı düşünmüyorsundur herhalde?" Yanaklarıma yeniden oturan ısıyla bakakaldım ona. Saçlarım oldukça uzun olduğundan içimi belli eden üst tarafını fark etmemişti anlaşılan çünkü odak noktası tamamen etek kısmıydı. İtiraz etmedim ama geri de duramadım, yapımda yoktu. "Aslında kısa da değil ama..." diye mırldandım. Nedense vereceği tepkiyi merak etmiştim.

Güler gibi bir ses çıkardıktan sonra indi arabadan. Ben de peşinden indim itirazsız. Onu beklemeden mağazadan içeri girdim. Haklı olduğunu bildiğimden ses etmeden elbiselerin olduğu kısma ilerledim. Arkamdan da onun içeri girdiğini hissettim. Görevli kızı kibarca geri çevirdikten sonra elbiseleri karıştırmaya başladım. Saçlarımı geri çekip askıdaki saks mavisi uzun elbiseyi elime aldıktan sonra arkamda olduğunu bildiğim Semih'e döndüm. Kolumu yan tarafa doğru açarak elbiseyi boşluğa tutarak ona baktım. Bakışlarım huysuzdu, burada olmak istemediğimden, İstanbul'a gitmek istediğimden ve bunu engelleyenin o olduğunu bildiğimden böyleydi bakışlarım.

Onaylar anlamdaki bakışlarının ardından kabinlere ilerledim. Tam kabine girip kapıyı ardımdan kapatacaktım ki eliyle buna engel oldu. "Sorun ne?"

Bugün ilk defa yutkundu, gözlerindeki ifadesiz bakızlarını da sanki kapının önüne koymuş gibi baktı. "İlk konuşmamızın böyle olmasını istemezdim." Şaşkınca ona baktım, böyle bir tepkiyi onun gibi sert bir adamdan beklemezdim açıkçası. Cevap vermedim sanki o da cevap vermemi beklemiyordu benden. "Unutmadan, hayatımdaki kadının bu şekilde giyinmesi hoşuma gider." Ağzım şaşkınlıkla aralandı.

"Ama yalnızca benim olduğum yerlerde." Bana doğdu bir adım attığında aslında hayatımın tam içine atmıştı o adımı.

GöçükWhere stories live. Discover now