21. Bölüm

2.6K 311 40
                                    

Hızla atmaya başlayan kalbin sesini sanki yanı başında atıyormuşcasına duymak mümkün müydü? Sanırım bunun cevabı belliydi; evet. Eğer benim gibi aynı anda birden fazla duyguyla baş etmeye çalışıyorsanız söylediğim şeyi mümkün kılıyordunuz. Üstelik bu hisle birkaç defa yüz yüze gelmiş bir insan olarak söyleyebilirdim ki, eğer sizi etkisi altına alan duygu saf bir korkuysa hiç de güzel bir deneyim değildi.

"Abi?" Dudaklarımdan çıkan kelime benden habersiz çıkmıştı sanki. Garip bir dürtü hiç de tekin olmayan bir durumun tam da ortasında olduğumu bana fısıldıyordu. Savaş ya da kaç içgüdümün bana fısıldadığı şey ikinci seçenek olsa da "Semih..." diye mırıldanabildim.

Aklıma gelen tek isim kendisinin ismiydi. "Ona bir şey mi oldu?" Bu sorunun altında o kadar farklı senaryolar cirit atıyordu ki, gözlerim önünden çok sayıda felaket geçiyordu. Daha da fenası hepsinde başrol sevdiğim adama aitti. Takip ettirdiği kişi her kimse bunu fark edip ona zarar verebilecek potansiyele sahip olabilirdi.

Abim tam önümde duruyordu şimdi. Onun da gözlerinde benim gözlerimde olan duyguların bir benzerini görmek mümkündü lakin sanki o da benim ne dediğim ya da ne sorduğumla çok da ilgilenmiyor gibiydi. Bunu sözlerinden anlamak benim neredeyse bir dakikama mal oldu. Çünkü aynen şöyle dedi... "Deniz, yardımına ihtiyacım var."

Başımı iki yana salladım. "Semih telefonlarıma cevap vermiyor abi. Bana doğruyu söyle. Ona kötü bir şey mi oldu?" Ne ara göğüs kafesime, tam olarak panikle atan kalbimin üzerine yerleştirdiğimi bilmediğim ellerimin tekini abimin koluna yerleştirdim. Tırnaklarımın tenine batması umurumda olan son şey bile değildi. "Doğruyu söyle."

Abim ona yanlış bir kelime kullanmışım gibi kaşlarını çattı. Şimdi alnının ince derisi ufak ter damlalarıyla parlıyordu. Havanın kararmaya başlaması, tenini görmeme engel olamamıştı çünkü henüz şehire akşam misafir olmamıştı.

Dişlerinin arasından öfkeyle "Ona hiçbir şey olmadı," diye tısladı. Nasıl söylediği değildi beni ilgilendiren, ne söylediğiydi. Derin bir soluğu dakikalardır nefessiz kalmışım gibi ciğerlerime doldurdum. O kadar fena şeyler hissetmiştim ki şu kısacık saniyelerde, cidden ömrümün birkaç senesine bedel gibiydi. Bana bu şekilde hissettirdiği için Semih'i pataklamayı o kadar çok isterdim ki.

"Semih... şerefsiz bizi takip ettirmiş." Sonrasında söyledikleri, daha doğrusu ettiği hakaret beni kendime getirdi. Cümlesini anlayamadım bile. Neden burada olduğu, daha birkaç dakika önce benden yardım istemesi... hiçbiri umurumda değildi. Şimdi benim de kaşlarım çatıktı. Elimi kolundan hırsla çekerken aynı anda bir adım geriye giderek aramıza mesafe koydum. Bahsi geçen mesafe sesime de yansıdı. "Doğru konuş."

Uyarımın onda ne kadar etkili olduğuna bakmadan devam ettim. "Ne olduğunu bana başından anlat. Daha dün akşam konuştuk, bir terslik olduğunu söylemedin."

Abim sinirle sol elini saçlarına geçirdi. Öndeki tutamı sertçe çektiğini beyazlayan parmak boğumlarıyla birlikte anladım. Sızladığına emindim ama abimin hissettiğinden emin değildim. Ayrıca şimdi fark ediyordum da, eklem yerleri soyulmuştu. Bir yere ya da birine vurmuş olabilirdi üstelik yaralar henüz yeni gibi gözüküyordu.

Hiddetle başını kaldırdı. "Ne diyeyim?" Ellerini iki yana açtı. "Ne diye hitap edeyim ona, sen söyle. Beni haftalardır takip ettiren bu da yetmezmiş gibi mahremiyeti sikip atan adama ne diyeyim?" Anlamıyordum. Bu, yüzümden de belliydi. Yine de abim beni görmüyordu. Delirmiş gibi güldü.

"Gidip doktoru tehdit etmiş, her şeyi öğrenmiş ama yetmez beyefendiye. Bir de doktordan dinlemiş." Başımdan bir kova soğuk su aşağı dokülseydi böyle irkilmez, böyle titremez, böyle üşümezdim. "Dahası ne biliyor musun? Bu bizim ilk doktor randevumuz değildi."

GöçükWhere stories live. Discover now