22. Bölüm

3.1K 289 39
                                    

Yengeni odama götür.

Üç kelimenin tüm olanlara rağmen kalbimi tekletmesi çok garipti. Yaşadığım onca üzüntünün tek kalemde silinmesi bu denli kolay mıydı? Yoksa kalbimi avuçlarına bıraktığım adamın ağzından çıkması mıydı asıl önemli olan? Muhtemelen ikinci ihtimal doğru olandı. Anlık bir şoka uğratmıştı beni. Bu sebeple olsa gerek devamında kurduğu cümleyi idrak etmem bana birkaç saniyeye mâl oldu. Semih'in yüzünde olan gözlerim şimdi abimin yüzüne tırmandı.

"Canımla tehdit etmek mi?" Sorum karşında abimin duraksadığını gözlerimle gördüm. Lakin inkara yönelik ne bir hareketi oldu be de bir cümle kurdu. Sanem için beni bir oyunda piyon haline getirmiş, ne planı varsa eline yüzüne bulaştırmıştı.

Keşke öz kardeşine bu ihaneti yapacağına, gözümde bir hiç olup kalbimde öleceğine kendisi...

İçimde geçen vaatleri son anda durdurdum. O beni ruhsal olarak öldürdü belki ama ben onu aklımda bile öldüremedim o an. Sadece "Allah seni de o dedemi de kahretsin." diyebildim. Yüzümü buruşturmak işten bile değildi. Ona şimdi iğrenerek bakıyordum.

"İşlerin bu noktaya kadar gelmesini istemezdim." Abim Semih'e baktı. Öyle bir bakış vardı ki yüzünde, tırnak ucu kadar cesareti olsa sıkı sıkıya kapatıp yumruk yaptığı elini yüzüne indirecekmiş gibiydi. "Ama suçlu ben değilim, sen de bunu anla Deniz." Çenesiyle Semih'i gösterdi. "Bu kadar deşmeseydi, en başta bizim evlenmemize izin verseydi bunların hiçbiri olmayacaktı."

Hala pişkin pişkin Semih'e suç atması, bir özürü bile çok görmesi gözümü anlık olarak kararttı. "Seni ellerimle geberteceğim," diye söylenip üzerine atlayıverdim. Lakin ne ara arkama geçtiğini göremediğim Salih tarafından kolumdan tutulduğum için girişimim başarısızlıkla sonuçlandı. "Ama önce dedemi, sonra seni..."

"Dedemi karıştırma," başını iki yana salladı. "Onun bir suçu yok. Seni eve yalnızca konuşmak için çağırdı." Sözlerinin inandırıcılık payı elbette yoktu ki zaten burada ona inanabilecek kimse de yoktu. Ona, öz abime artık zerre inancım kalmadığını dile getirmeme kalmadan Semih sözü devraldı.

"Dur bir saniye," dedi normal bir ses tonuyla. Ben burada öfke içerisinde resmen kudururken kendisinin gelmeden evvel tahmin ettiğimin aksine sakin olması sinirimi bozsa da durdum. Oysa tam su an abimin yüzünü dağıtabilir, üstelik bundan bir an olsun pişmanlık hissetmezdim. Tam da öyle bir izlenim veriyor olmalıydım ki Salih kolumu sıkı sıkıya tutmaya devam ediyordu. "Sen kimi kandırdığını sanıyorsun Ahmet? Ben senin bir adım sonranı senden bile iyi biliyorum."

Abim güldü. Yüzünde artık tedirgin bir bakış yoktu. Kartları elinden düşürmüştü. Semih kadar rahat değildi belki ama mahcup da değildi. "Ben senin yerinde olsam bu kadar emin konuşmazdım." Çenesiyle konağın üst tarafını gösterdiğinde kast ettiği şey çok açıktı. Semih kendisini sinirlendirdiği için o da Sanem kozunu kullanıyordu. Canını yakmak istediği çok açıktı lakin umduğunun aksine Semih'in yüz ifadesi bir değişim göstermemişti.

"Doğru," dedi Semih. Abimi sinirlendirmek için tek yaptığı sakin kalmaktı ve oldukça başarılı olduğu su götürmez bir gerçekti. "Birkaç dakikaya kadar güvenilmez bir herif olduğunu bilmiyordum ama artık ben de dahil herkes bunun farkında." Abim gözlerini devirdi, bakışlarını üst katta, pencerelerde dolaştırdı. Semih Sanem'i nasıl hala üst katta tutabiliyordu, bilinmez Sanem hala gözükürlerde yoktu. "Umurumda değil. Bana Sanem'i getir."

"Dur, ne acelen var? Daha söyleyeceklerim bitmedi." Eliyle etrafı gösterdi. "Sende biliyorsun ki ben bitti demeden buradan çıkamazsın." Abim sessiz kaldı. Göz ucuyla etrafa baktı. Kolumu tutmayı bırakan ama herhangi bir aksilik olma halinde müdahaleye hazır duran Salih'e arkasındaki diğer iki adama baktı. Yeniden gözlerine uğrayan korku bu defa çabuk kayboldu. "Dinliyorum." Yutkunduktan sonra söylediği ilk şey bu olmuştu.

GöçükWhere stories live. Discover now