Çember 1

446 29 8
                                    

"Vay bee. Sonra neden motorla geziyorsun der durursunuz."

İpek arka koltukta oturmuş telefonundan konferans akışını incelerken ön tarafa baktı.

"Ne oldu yine?"

"Trafik. Baksana. İstanbul'dakinin yarısı bile değil. Mis mis."

"Sen koydun kafaya burada kalmayı herhalde. Okuldayken Emre'den fellik fellik kaçtığını hatırlatmak isterim."

"Hastanede de senden kaçıyorum fellik fellik."

"Sunumunu belleğe aldın değil mi?"

"Ne belleği yahu? Anlatacağım onlar da dinleyecekler. Ne gerek var saçma sapan şeylere?"

İpek telefonunun ekranını kapattı.

"İnanmıyorum sana. Gerçekten inanmıyorum."

Ateş ani bir frenle kırmızı ışıkta durdu.

"Ne olacak canım? Çakarız arkaya bizim üniversitenin logosunu havamız olur."

İpek sinirle camdan dışarıyı izlemeye başladı. Yoldan geçen yayaları inceleyerek kızgınlığının azalmasını bekliyordu.

"Kendini koy arkaya. Belki salondakiler tek Ateş'le idare edemezler. Git kendi fotoğrafının önünde anlat ne anlatacaksan."

Kampüse giriş yapıp arabayı otoparka bıraktıklarında aradan bir saat geçmişti. Fakültenin ana kapısından girmek için geçtikleri yolun iki yanı, bütün öğrencilikleri boyunca tüneyip oturdukları çardaklı masalarla doluydu.

"Öğrenciymişim gibi hissetmeye başladım. Hiçbir şey değişmemiş kampüste."

"İpek hocam sen de. Koskoca profesör oldun hala öğrencilik peşindesin."

"Ne. Sen de hissetmiyor musun aynı şeyi?"

"Ben asistanmışım gibi hissettim. Hani senle yürüyoruz ya o bakımdan."

Lanet bir hocaymışsın. Alt dönemler söylüyorlardı."

"Ben hala lanet bir hocayım."

"Hayır değilsin çünkü hiçbir derse girmemek konusunda ısrar ediyorsun. Sen bastonlu bir keçisin."

Ateş bastonunu kaldırıp iki yanda sıralanan masalara tek tek uzattı.

"Burada oturmuştuk. Burada da, burada da."

İpek çardaklarda gözlerini gezdirirken gülümsedi.

"Aman be İpek hocam. Ne kadar boşmuşuz. Şuraya bak. Kampüste pineklemedik yer bırakmamışız."

"Ateş o zamanlar da çok dolu olduğun için homurdanıyordun?"

"Doluydun çünkü."

İpek her gün kahvaltı yapmak için oturdukları çardağa bakarken konuşmadan koptu.

İpek'in bir saniye önce baktığı bankta şimdi yirmi yaş genç bir İpek oturuyordu. Önündeki koca paketi devrilmesin diye iki eliyle tutarken etrafına bakınarak tanıdık yüzler arıyordu. Saatine bir bakış attıktan sonra bir eliyle önündeki koca paketi sabitleyip diğer eliyle sırt çantasından koca antenli telefonunu çıkarmak için uzandı.

"BÖ!"

"Ay!"

İpek yerinden sıçrayarak önündeki paketi düşürdü. Ne yaptığını fark ettiğinde hızla uzanıp paketi yeniden dik konuma getirdikten sonra arkasına döndü.

"Manyak mısın be? Ne yapıyorsun? Niye bağırıyorsun?"

Ateş aralarındaki banka ellerini yaslamış sırıtıyordu.

Hekimoğlu | YasWhere stories live. Discover now